İslâm’ın kaba softalarına ben sataştım mı? İlişmedim bile. Öfkesi burnunda bir zümre oldukları için havadan nem kapmışlar, muhayyilemde beni tartaklamak istediler. Yetmiş iki milletin kaba sofuları bir araya birikmiş, üstüme üstüme geliyorlar, yetmiş iki dilden sitem yağdırıyorlardı. Cesurmuşum… Tek başıma kaldığım halde Çinliden Eskimodan tut da bir dudağı yerde bir dudağı gökte eli mızraklı zenciye kadar, her cins insanı içine alan kalabalık kitleye karşı çıktım. Bir tarafta onlar bir tarafta ben, dediğim dedik makâmında bağrıştık. İş çığırından çıkmak üzereyken İsmâil Hakkı Bursevî (k.s.) teşrif ettiler, tepeden tırnağa beyazlara bürünmüş bir letâfet, evvelâ bana hitâben: “Sus, sus” diyerek önüme geçip bana siper olduktan sonra kaba sofulara döndüler ve seslendiler:
Zühd ile inkâra düştün, taş gibi kaldın niçün?
Âşık ol su gibi semt-i yâre ver akın
Sofular dağıldı, benim içimde ukde kalmadı, dâvâ tatlıya bağlandı. Mâdem ki tatlıya bağlandı, gelelim gâzîler helvasına.
***
Gazâ yolunda nefisten hareket olamaz. Nefisten hareket edilirse az da gidilse öz de gidilse sonu çapanoğlu çıkar. Gazâ yolunda idealden çıkış yapılır, yâni insan kendinden kat kat üstün bir varlığa özenir ve sefere koyulur. İşte işin başı özenmek. İşin devâmı?.. Şöyle sıralasak nasıl olur acaba?…
Özenmek, kazanmak, bezenmek, gâzîler helvası sofrasında toplum şenliği kazanmak, Bismillâh yeni gazâya donanmak. Eski rejimde ordularımız savaştan dönerken serhat şehirleri onları davul zurna ile, şeref alayları ile karşılardı. Cenge gidiş nizâmı ne idiyse yine aynı nizamda dönerdi. Türk askeri bir boy öncüleri geçerdi, sarı bayraklı silâhtar bölüğü. Paşa mehterlerinin güm güm alkış tuttuğu alem çıka görününce herkesin yüreği ağzına gelir, gözleri yaşarır, herkes bir ağızdan tekbir getirirdi.
Alemin ardı sıra tekli üçlü beşli tuğlar, sancaklar, sancaklar. Toprağı, davul tokmakları gibi ritmik darbelerle döğe döğe ordu denize memleket kıyısına dalga sermeye başlardı. Yeniçerisi, sipâhisi, topçusu, kumbaracısı, atlısı, piyâdesi. Yedekte ganîmetler, yedekte esirler. Tiz elden zafer şükrânesi ibâdete geçilir, yerler gökler tek bir Kur’an sesi kesilirdi. İbâdetten sonra başlardı şenlikler, ziyâfetler. Bir fukarâ kulübesi kalmazdı ki,gâzîler helvasından nasîbini almasın. Bir hasta, bir ecel namzedi kalmazdı ki, kaşık ucu ile olsun tatmasın. Halk şenliği sabahlara kadar sürerdi, davullar, zurnalar, tefler, darbukalar serhat türküleri, köçekçeler coştukça coşarak zamânı mekânı hallaç pamuğu gibi atar tutar, ince elekten süzerdi.
Zaman değişti. Gazâların sûreti de değişti. Cihat emri ebedîdir; o değişmedi… Zinhar yanılmayalım. Allah bizi gafletten korusun; millet olarak, âile olarak, fert olarak ne vakit güç bir durum gelip çatarsa bilelim ki, Resûlullah bizi gazâya emrediyor. Düşmanlarımıza kalsa bizden her şeyi, anamızın ak sütünü bile nez’etmek isterler. Derler ki, biz kıyâmete kadar elimiz böğrümüzde kalalım. İslâm’ın aktif-pasif prensiplerini îcâbına göre kullanacağız. Pasif prensip, yâhut sabır ve tevekkül, gizli harp mânâsınadır. Kudret kıvâmını bulasıya kadar sır perdeleri altında gelişmektir. Aktif prensip ise açık harptir. Her halde ve dâimâ (Câhedû fî’sebîlullah) Hak uğruna savaşınız.
Tevbe Sûresi 38: “Ey îman edenler. Size ne hâl oldu? Haydi Allah yolunda savaşa denildiği zaman külçe gibi yere çöküyorsunuz. Âhıretten vaz geçip dünyâ hayâtına mı râzı oluyorsunuz? Dünyâ hayâtının getireceği zevk ahrete nispetle pek zavallıdır.”
39: “Savaşa çıkmazsanız Allah sizi şiddetli azapla azaplandırır, sizin yerinize bir başka kavim kondurur.”
Tevbe Sûresi 67: “Erkek münâfıklar, kadın münâfıklar… Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu.”
Tevbe Sûresi 116: “Yerlerin ve göklerin hükümranlığı Allah’ındır. Hayâtı veren O,ölümü getiren O,Allah’tan gayrı ne dostunuz ne yardımcınız var.”
Eski zaman îtikâdınca Hak yolunda gazâ edip şehit düşenler,yırtık pırtık elbiselerle kabre girseler de ebedîliğin al harmânîsine bürünürler,misk kokusu neşrederler,onlara inhilâl yoktur. Yine eski zaman âdetince savaştan gâzî olarak dönenler turna telinden çelenk takınırlar. Harp meydanı şart değil.Günümüzün normal hayâtında da cihat kanunu hükmünü yürütüyor. Doğrulukla çalışan,vazîfesi uğruna ömrünü tüketenin mâneviyeti, millî câmiânın bütününe mâl olmuş bir cevherdir ki,aslâ inhilâl etmez… Vazîfesinde başarı kazananın turna teli bir şereftir ki, toplumun tümü ona ortaktır. Gâzîler helvasında büyük küçük herkesin payı var.
Tekrar söylerim: İslâm görüşüne göre hayat, kahramanlara lâyık bir arslan lokmasıdır. Alman şâiri Goethe de Faust adlı eserinde aynı hükme varıyor, diyor ki: “Hayat ve hürriyet, hayat ve hürriyet uğruna her gün yeni baştan savaşa çıkanların hakkıdır.”
der verdient Freiheit und Leben
Der sie sich taglich erverben muss.
1 Şubat 1962
(*)Safiye EROL, Çölde Biten Rahmet Ağacı, Sayfa:106.—İst.2001