Cumartesi, Nisan 20, 2024

Sefer-3

“Yol, nasıl yoldur?
Gidenlerin ayak izleriyle.
Dopdolu bir yol!
Dost, nasıl dosttur?

Rey ve tedbir bakımından
Merdivene benzeyen,
Seni aklıyla her an
İrşâd edip, yücelten dost!”

Hz.Mevlânâ

(Bu yol, tümüyle belâ ve tehlikeden ibârettir; on yerde zehir, onbirinci yerde şekerdir!

…Beş çeşit sefer var: İlki ayakla, ikincisi kalple, üçüncüsü himmetle, dördüncüsü temâşâyla, beşincisi nefsle fânî olmayla.) (Ebû Hasan Harakânî)

(Biz insanlar,

bu dünyâya kaybımızı bulmak için geldiğimizi unuttuk; vaktimizi ve kendimizi hayâtın gelişi güzel ve iptidâî kıymetleriyle israf ediyoruz.

Çoğumuzda tahta atını kamçılayan, çamurla evler, fırınlar yapan çocukların, kendince mânâlı fakat büyüklerce gülünç olan iddiâlı zevkleri vardır.) (Sâmiha Ayverdi, Ateş Ağacı,56.s.)

Bedenen büyümüş fakat rûhen çocuk kalmışların gülünç zevklerinden kurtulmanın başlangıç noktası, bu dünyâya neden geldiğimizi düşünmektir.

Bu düşüncenin bir diğer merhalesi, bizi “yol aramaya” yönlendirecektir; Allah’a ulaştıracak bir yola…


(Cüneyd, “Peygamber (s.a.)’in izini tâkip edenlerden başkası için Allah’a giden bütün yollar, insanların yüzüne kapatılmıştır” der.)(Kuşeyrî Risâlesi, s.140)

Birinden şöyle bir söz duymuştum:

“Eğer bir yola girmek istiyorsan, oraya doğru sağlam ve kalıcı bir meylin olmalı; geçici bir hevesle, yolculuk başladı zannetmek yalnızca kendini aldatmaktır.

Bir kedi, fare deliğinin yanında ne kadar sebatkârdır; öylece dikkat kesilip, avının başını çıkarmasını bekler. Sonunda da bunun karşılığını alır.

Önce, bu işlere bir hevesin; muhabbetin olacak…

Yâni ilkin “muhip” olacaksın; bunu yâni yolu derin bir arzuyla isteyeceksin. Fakat devamlı sûrette “muhip” olarak oyalanırsan, yolun başında kala kalırsın; sonun hüsrandır. Sen böyle yapma! “Tâlip” olduğunu isbatla! Seni irşâd edecek bir gerçek dost bul, ona tam uy… Sonra da mürîd ol!”


(-Mümşad Dîneverî-Sûfîlerin büyük olarak tanıdıkları şeyhlerden olup, (299/911) yılında vefat etmiştir.

Mümşâd, “Mürîd, şu hususta edebe riâyet etmelidir:

Şeyhlere devamlı sûrette hürmet, kardeşlere/ihvâna hizmet, sebeplere îtimad etme hâlini ve Şeriatin âdâbını muhâfaza” demiştir.

Mümşad diyor ki: “Şeyhlerimden birinin huzûruna girdiğim zaman, bana âit olan her şeyi -bilgiyi ve düşünceyi- terk eder, şeyhimin yüzünü görme ve sözünü dinleme sonucunda içime doğan feyiz ve bereketi beklerdim.

Çünkü inanırdım ki, imtihan niyeti ile veya kendinde bir varlık görerek şeyhin huzûruna giren, onu görmekten, sohbetinde bulunmaktan ve sözünü dinlemekten hâsıl olan feyiz ve bereketten mahrum kalır.) (Kuşeyrî Risâlesi, s.157-158)


(Kardeş! Kıssa, bir ölçeğe benzer.

Mânâ ise içindeki tâneye! Akıllı kişi tâneyi alır; ölçek var mı yok mu, ona bakmaz.)(Hz.Mevlânâ)


(Adamın biri, -Ebû Hamza Horasanî’ye- Bana nasihat et, dedi. O da:-“Önündeki sefer için azık hazırla!” Dedi)


Bütün bunları, akıl sâyesinde yapabiliriz. Ama hangi akıl?

(Bence akıl, akla yakışmayan çirkinlikleri ezebilmekle sâbit olur.) (Sâmiha Ayverdi, Ateş Ağacı/70.s.)

Gündelik dünyâ işlerine eren akılla, bu yol yürünmez. O halde, “maaş aklı” denilen bu aklın ötesine geçmiş bir “gerçek akıl sâhibi”nin aklıyla hareket edersek; yarın bizim aklımız da “maad aklı” kıvâmına erişebilir ve ancak böylece doğru yolda yürüyebiliriz.

(Cüz’î olan akıl, küllü idrâk edemez, mâzûrdur.

Şu kadar var ki, akılla her şeyi yapmak, bilmek mümkün olduğunu zanneden insan, sen ve senin gibiler mâzûr değilsiniz.

İşte Pascal da bunun için akla hitâb ederek: “Tais – toi raison imbecile”, yâni “sus ahmak akıl, sen kendi dâirenin dışında neler olduğunu bilmekten âcizsin” demek istiyor.) (Sâmiha AYVERDİ/Batmayan Gün/75.s.)

Hazret-i Mevlânâ şöyle buyuruyor:

(Kim gönlünü daha fazla cilâladıysa, daha ziyâde görür. Ona daha fazla sûretler görünür. Sûret, elbise ve sopa gibidir; bu nakışları, akıldan-candan başka bir şey yapamaz.

…Aklın varsa, başka bir akılla dost ol; görüş, danış!

İki akılla birçok belâlardan kurtulur, ayağını göklerin tâ yücesine korsun!

…Akıl, iki akıldır; birincisi, kazanılan akıldır. Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin.

…Öbür akıl, Hak vergisidir; onun kaynağı candadır. )(Abdüllâtif Erdoğan/Mevlânâ Sözlüğü, S.26-27)


Bir mürşîd-i kâmil’in terbiyesi halkasına dâhil olmak isteyen kişi, o zâtın huzûruna gelerek, isteğini arz etmiş.

O zât da cevâben:

-“Sen bu akşam istihâreye yat! Göreceğin rüyâyı gelip bize anlat, biz de ona göre bir karar verelim” demiş.

Adam gidince, orada bulunanlardan biri:

-“Efendim, demiş, ben huzûrunuza gelip aynı talebi dile getirdiğimde, benden istihâreye yatmamı emretmemiştiniz; korkarım ki bendenizi terbiyeniz halkasına almadınız.”

Hocası, bu endişe dolu sözlere karşılık şu cevâbı vermiş:

-“Hayır, bilâkis! Sen, irşad halkasına çoktan kabûl edildin; biz seni bir cezbe ile getirdik, kendin gelmedin. İstihâreye yatırmak gibi işler, “tâlipler” içindir. “Matlup”lar ise tıpkı mıknatısın demir parçalarını çekmesi gibi zorla getirilirler. “Melih YULUĞ/Elbâz’ül- Eşheb, sayfa:50)


(Büyük sûfîlerden Ruzbârî, kendisine sorulan: -Tasavvuf nedir? Sorusuna, şöyle cevap vermiştir:

-“Bizim bu mezhebimiz baştan sona ciddiyettir. Ona, şaka nâmına bir şey karıştırmayınız!”)


Hiç, yolunuzu kaybettiğiniz oldu mu?

Olduysa, yolunu şaşırmanın korkusunun her yaşa göre değişik olduğunu da çok iyi biliyorsunuz demektir.

Yol, nasıl ve neden kaybedilir yâhut şaşırılır?

İlk defâ gittiğiniz, size yabancı bir yerde ve bilhassa da açık arazide şaşırmak, kaybetmek, bocalamak ve hattâ korkmak son derece sık rastlanır bir şeydir.

Ki bu sebepten dolayı, eski çağlarda kervanlar, yolcu kafileleri kirâladıkları bir rehberin önderliğinde yola çıkarlar; kendilerini uzun seyahatlerde böylece emniyete alırlardı.

Kısacası,

bu çağda da eğer bir adres arıyor, bir yerlere ulaşmak istiyorsak, güvenilir bulduğumuz birilerine sorarak, hedefimize ulaşabiliriz.

Kendi içimize yapacağımız yolculuk da aynen böyledir; tek başına yapılmaz! Eskiden beri, büyüklerin hepsi, bunu böyle söylüyor:

(Yolculukta arkadaş veya yoldaş önemlidir.

Tek başına yolculuk tavsiye edilmez. Sefere çıkan kimsenin bir yoldaşı olması gerekir. Yol arkadaşı iki kişi olursa daha iyidir. Hazret-i Peygamber: “Üç kişi yola çıkarsa içlerinden birini emîr/başkan seçsinler” buyurmuştur.)

Evet, önce yol hazırlığı şart. Sonra da güvenilir biriyle yola çıkmak, gerekli!

Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar

Sefer-30

Sefer-29

Kurtuluşa Doğru Koş

- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!