Cuma, Nisan 19, 2024

Yırt Şu Zarfı!

Terâzi yetim, kantar yetim… Bütün ölçü birimleri, yetim!

Her biri, hayâtını bir tek şeye harcamakta; doğruyu, gerçeği ortaya çıkarmaya.

Ayna da yetim! Mevcudu göstermeye, olanı aynen yansıtmaya memur.

“Mevcûd”, her zaman “vücût bulmuş şey”den ibâret değil.

Mevcudun görülebilen vücûdu, bir zarftan ibâret, kabuktan başkası değil. Zarfın içindeki yâni “mazruf” ise, o vücûdun varlığına temel teşkîl eden öz cevher!

Mektup deyince, zarfı mazruftan ayıramazsın; ille de ikisini birlikte düşüneceksin.

Yalnız, mektupdan murâd, yâni asl olan, zarfın içindekidir.

İnsan da -bir terâzi ya da kantar olsun diye- bir ölçü birimi olarak yaratılmış, bir şeye delîl olsun diye vücûd bulmuş. Bir gerçeği ortaya çıkarmak için gelmiş dünyâya.

Terâzi nasıl delîl oluyor? Herhangi bir nesneyi tartıp, onun ağırlığını bize bildirerek!

Terâzi ile uzunluk ölçüp, litre ile zamânı bildiremezsin.

Terâzinin “delilliği”, tarttığı kütlenin miktârını tam olarak göstermesindedir.

Ahmed’in baktığı ayna, onun yerine Mehmed’i gösterirse; o aynaya ayna değil, sahtekâr derler ve hiçbir ayna da sahtekâr değildir. Eğer bakacak gözün varsa bütün aynalarda görünen bir tek güzelden ibârettir.

Cemat, nebat ve hayvan; bütün yaratılmışlar, işte böylece her nefes birer ölçü birimi olarak yalnızca işini yapıyor; “Hakk’ı tesbih ve takdîs ederek”, hakîkate delîl olma vazîfesini sürdürüyor.

Bir gerçeğin meydana çıkmasına aracı oluyor.

İnsan ise, “dağın taşın kabullenmediği emâneti yüklenmiş; şerefli bir mahlûk olarak” şuna memur edilmiş:

Bir yandan kendisinin delîl olduğunu idrâke çalışırken, bir yandan da cemat-nebat-hayvandan ibâret bütün varlıkların da berâberce bir delîl teşkîl ettiğini kavrayıp, bu idrâkle yaşamak! Kısaca, Rabb’ini bilmekle mükellef! Yaratılış sebebi, bu!

Terâziden, kantardan tut da diğer bütün ölçü birimlerine kadar her varlık bir gerçeğe nisbet edilmişken, insan da “her çağda mevcut bir tek gerçeğe” nisbet edilmiş ve ona göre yaratılmıştır.

O hâlde…

Terâzi isen, tart… Ayna isen, göster; ateş isen, yak… güneş isen, ısıt ve aydınlat; rahmet isen, yağ… gece isen, ört ve gizle!

Ama mâdem ki adına insan deyip, seni insan kılığında, bu zarf içinde buraya göndermişler; o hâlde sen hem terâzi, hem ayna, hem ateş, hem güneş, hem rahmet ve hem de ay gibi olmalısın!

Sen, her şey olmalısın.

Hiçbir zaman, sana gelen bir mektubun zarfını yırtmadan, içinde ne olduğuna bakmadan; asıl nâmeyi okumadan yapabilmiş, merâkını bir kenara koyabilmiş değilsin. Peki ama, sen, sana gelince ne diye farklı davranıyor; aynı merâkı kendindeki cevhere karşı da göstermiyorsun?

Yırt şu zarfı… Yırt ve içindeki “İlâhî Mektubu”, hemen oku!

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!