Birisi, bir meczûba, o coşkun ruhlu ere dünyâ işlerini nasıl görüyorsun diye sordu.
O: dertle, elemle dopdolu dünya, tıpkı satranç tahtası gibi bence, dedi. Bâzı bir safta bezenip görünür; bazen iki kahraman gibi birbirine saldırır. Taşın birini hânesinden sürerler, öbürünü derhâl hem de onun gözü önünde o hâneye koyarlar.
Bâzı vakit gelip, yüzlerce elemle Şâhı sürerler, hânesini boş bırakırlar. Kimbilir bu berbat satranç tahtasını ne vakit ortadan kaldıracaklar? İşte o zamâna dek böyle sürüp gidecek bu oyun.
*
Böyle bir oyun seni aldatmıştır da; mal ile mülkle, fermanla oyalanıp kalırsın. Sen bir doğansın; aç kanadını, uç şu çocukların oynadığı tuzak yerinden!