İlhan Ayverdi Hanımefendi’nin himmetlerini niyâz ederek…
Şöyle demiştiniz bir gün:
“-Hiç şöyle düşündüğün ve “buraya gelmeseydim ne yapardım”, dediğin oldu mu?”
-Ah efendim, böyle bir ihtimâli düşünmek bile azap verici… O takdirde, yaşamak demek, insan kılığında gezip tozmak fakat hayvanca hayat sürmek olacağından, düşüncesi bile başlı başına azap!
“-Bâzen benim de “bu kapıya gelmeseydim ne yapardım” diye düşündüğüm olmuştur ama peşinden: “Eğer Mehmed Amca’yı tanımasaydım, Nâdide de benim arkadaşımdı; gene burada olurdum’ demişimdir.
Mehmed Dede’den nakiller yaptığınız bir gün ise, toyluğumun icâbı şöyle sormuştum:
-Bunları neden yazmıyorsunuz?
Mânidar tebessümünüzle, şu cevâbı almıştım:
“-Bana “yaz” diye izin verilmediği için!”
Bu konuşmanın üzerinden yıllar geçti…
Günlerden bir gün, yazıp çizip ortaya getirdiği eserler ve hizmetleri için takdir gören bir kardeşimiz:
-Efendim, iltifat ettiğiniz işlerde de kaynağımız Sâmiha Anne’nin eserleri… Fakat eser sâhibinden izin almış olmamak beni şimdi üzüyor. Zîrâ işlerin bu noktaya geleceği aklımın köşesinden geçmezdi; bendeniz kendi zevkim için yapıyordum başlangıçta…
Deyip rahatsızlığını dile getirince, gülümseyip, noktayı koydunuz:
“-İzin verilmeseydi, yapamazdın ki!”
“…dünyaya gelmekten maksat insan-ı kâmili bulmak, bulunca da gönlüne girmektir. Bunun yolu da edeptir.”
“Hizmetin edebi, çok hizmet edip, hizmette kendini görmemektir. Hizmetin edebi, Hak katında hizmetten daha makbuldür. Edebe aykırı olan, hizmette kendini görmektir.”