Dümen; meselâ gemilerde, manevra yapmaya yarayan kumanda âletinin adıydı. Biz onu, “şahsî menfaatler için çizdiğimiz zikzaklar” mânâsına kullanır olduk. Ve gemilerimiz karaya oturdu.
Düzen ise; içinde yaşadığımız toplum nizâmına verdiğimiz yeni yetme ve “derme çatma” isimdi. Onu da, “hayvanca tuzaklarımıza kılıf” yaptık.
Gemilerimiz karaya vurdu; kurtulduğumuzu sanıp, kendi kendimizi avladık.
“Düşün!” dendikçe, alçaldık. Lügatlerimizden “tefekkürü” kaldırmıştık. Geriye, “düşme” nin kaldığını aşağılara düştükten nice sonra fark ettik.
“Mantığın bittiği yerde askerlik başlar’’ sözü, tastamam bir mantıksızlıktır. Bunu, düşman mermisini yediğin zaman anlarsın. Zirâ askerlik, kanla yazılmış… acı tecrübelerle kurallara bağlanmıştır.
Eskiden, derviş olacak “tâliplere”: “Aklını kapıda bırak da gel!” demeleri de aynen böyledir.
Çünkü maksat, yol almak, ilerlemektir. Aynı yerde durmak, değil! Yol ise, sayısız tuzak ve mayın doludur. Bizlere:” Aklını dışarıda bırak da gel!” Diyenler, bu tuzak ve mayınlarla çelik-çomak oynar gibi oynayıp kanını dökmüş olanlardır.
Onların aklı başkadır, bizim gibilerin aklı, başka! Akıl, insana verilen en büyük nîmet; akılsız hiçbir şey olmaz. Mes’ele, “hangi akıl?” sualinde düğümlenmektedir. Üstteki sözle kastedilen de, “Seni ifsâd eden şu aklı at”, anlamındadır.