Perşembe, Kasım 14, 2024
Ana SayfaTarihGün be gün, 9 Eylül’e doğru-2

Gün be gün, 9 Eylül’e doğru-2

26 Ağustos 1922

Bu gece uyku uyumak mümkün olmadı. Heyecan, helecan…

Bilhassa Paşa herkesten çok tetikte, herkesten fazla heyecanlı görünüyor. Önemli, hayatî bir karar vermişti. Büyük çoğunluğun karşı çıkmasına rağmen, ısrâr etmişti. Hattâ, bu kararını zorlayarak uygulatıyordu. Allah korusun, kötü bir sonuç, hayâtını ve askerî şöhretini mahvedebilirdi.

Aldığımız tedbirlerden düşman haberdâr olmamışsa; eğer geceleyin yaptığımız hareketleri düşman hissetmemişse, sonuçtan emîndi.

Herkesten evvel uyanmış, giyinmiş, çadırlar arasında dolaşıyordu.

Saat üçte, çadırlarda, çadırlar arasında bir faaliyet başlamıştı. İnsan sesi yok, yalnız hareket, yalnız koşuşma!

Şüphesiz herkesin kalbi, şafakla berâber açılacak olan müthiş sahnenin sonucunu düşünerek çarpıyordu.

Saat dörde geldiği zaman, Başkomutanlık, Genel Kurmay, Batı Cephesi karargâhları ata binmiş bulunuyordu.

Başkomutan en önde gidiyor, İsmet ve Fevzi Paşalarla diğer karargâh subayları onu tâkîb ediyordu. Hareket yönü, Birinci Ordu’nun gözetleme yeri olan “Kocatepe” idi. Gidilen yol, çok dar ve karanlıktı.

Yolu aydınlatmak için bir süvari neferi bir fener almıştı ve en önde yürüyordu.

Sarp, dar ve iki tarafı kayalarla çevrili olan bu yoldan ilerleyen karargâh heyetleri, bir gölge gibi görünüyordu. Hiç kimse konuşmuyor, belki serbestçe nefes bile almıyordu. Gecenin ruhânî ve biraz da korkunç olan sessizliğini yalnız atların ayaklarından çıkan sesler bozuyordu.

Acabâ ıstırap içinde bunalan esir Türklerden, acabâ yıllardan beri millî mücâdele adına hiçbir fedâkârlıktan kaçınmayan kahraman Anadolu halkından hiç kimse, gecenin bu saatinde, milleti zafer ve kurtuluşa götürecek olan bu gölgelerin hareketinden haberdâr olmuş muydu?

Gidilecek yol, bir saatlik bir mesâfeydi.

Üç çeyrek saatlik bir mesâfeyi kat ettikten sonra bir platoya çıktık. Doğmaya başlayan güneşin ışıkları ortalığı hafiften aydınlatmaya başlamıştı. Gözetleme yerine yaklaşırken -ki saat beşe çeyrek vardı- birden bire bir top patladı. Bu ilk top, zaferin anahtarı olmuştu.

Pek yakınından geçtiğimiz bir asker, sabah namazına durmuş, Allah’ıyla baş başa… Diğer bir nefer namazını bitirmiş, ellerini kaldırmış duâ ediyor… Acabâ topların bu cilveleri arasında, bu neferciğin ettiği duâ neydi Yârab?!

Tam saat beşte, gözetleme yerindeydik.

Bütün topçularımız, kendilerine verilen hedeflere müthiş bir ateş açmışlardı. Düşman hattı, yoğun bir duman şeklinde görünüyordu. Sanki, devamlı bir gök gürlemesi, bütün ufukları sarmıştı. Türk Ordusu, şimdiye kadar böyle kuvvetli bir topçu tarafından desteklenmiş değildi.

Birinci Ordu Komutanı Nureddin Paşa ile kurmayları faaliyet içinde! Telefon aracılığıyla kolordularla ve fırkalarla görüşüyor; duruma âit bilgiler alıyordu.

Saat altıya doğru Dördüncü Kolordu Komutanı Kemâlettin Bey telefon etti: “Kalecik sivrisi düştü!”

Bu tepe, önemli bir noktaydı. Anlaşılıyor ki, burada bulunan düşman kuvvetleri baskına uğramış, direnememiş… Topçumuzun şiddetli ve tesirli ateşinden kurtulmak için, mevzîlerini terk etmişti. Bu, iyiye işâretti.

Öğleye doğru bir mevzî daha ele geçirildi. Topçu ve piyâde ateşleri bütün şiddetiyle savaş meydanını velveleler içinde bırakıyordu.

Öğleden sonra, yüksek komuta hey’etini bir sabırsızlık bürüdü. Neden diğer mevzîler de düşmüyor? Düşman cephesi neden yarılmıyordu?

Şüphesiz bu, hoş bir şey, fakat zor… Düşünmeli ki; bu hat, en son teknik gelişmelere göre güçlendirilmiş, tahkîm edilmişti.

Ayrıca şunu da eklemek gerekir: düşman, iyi savaşıyor, inatla dayanıyordu.

Tınastepe gibi birkaç mevzî askerlerimiz tarafından zaptedildiği hâlde, düşman onları karşı taarruzla geri almıştı.

Durum, çok çetindi. Komutanlar bütün gayreti gösteriyorlar, askerler hiç bir fedakârlıktan kaçınmıyorlardı.

Yarım saat zarfında susturacağını vaad ettiği bir mevzii yıkamadığı için, bir fırka komutanı intihar etti!

Bu, ümitsizliğe kapılacak bir şey değil, iftihar edilecek bir olay… İnsanı ümitlendirecek bir manzaraydı. Demek ki, söz, nâmus ve şeref duygusu; bilhassa Başkomutan’a karşı îtimat, son derece yüksekti.)

Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!