İki Dost-Ergun Göze ve Fethi Gemuhluoğlu

0
437

İki Dost

Merhum Sâmiha Ayverdi’nin Yeşilay Genel Başkanlığı’na yazıp gönderdiği bir tavsiye mektubuyla hayat bulan “Mavi Kırlangıç” Çocuk Dergisi’nin ilk sayısı 20 Ocak 1969 günü yayınlanmıştı.

İdâre yeri, Cağaloğlu’ndaki Yeşilay binâsındaydı. Yazı işleri personeli, bir salonda çalışıyordu.


Günlerden bir gün, herkes işiyle meşgulken, salonun kapısı açıldı ve Ergun Göze ile birlikte bir başka zât, içeri girdi; birkaç adım yürüyüp, öylece durdular. Salondaki herkes, âniden ayağa kalktı ve yüzlerdeki ifâde değişiverdi; hürmetle gülümsüyorlardı.

Kapının tam karşısına rastlayan masada Refik Özdek ve Gürbüz Azak ağabeyler oturuyordu.

Ben ise, daha sağda ve kenarda bulunduğum için, misâfirlerle daha geç yüzyüze gelmiştim.

Ergun ağabeyi tanıyordum ama, yanındaki zâtı ilk defa görüyordum. Ergun Göze, beni, misâfirimizle tanıştırırken, tebessümle ve çok sık yaptığı bir nükteyle:

-“Ağabey, dedi, bu delikanlı Kütahyalıdır… Aynı zamanda neyzendir Tekin!.. tekin olmayan Tekin!”

ergun__goze
Ergun Göze

Diyerek tanıştırdı. Ben, bu üslûpdan ve merhum Ergun Göze’nin genel tavrından anladım ki; tanıştırıldığım zât hatırlı, hürmet duyacağım birisi ve elini öpmem gerek.

Bu niyetle hamle yapıp eline uzandığım anda, bastonuna dayanmış olan ve üzerinde bir pardesü bulunan saçları kırlaşmış misâfir, hiç ummadığım bir sesle:

-“Allâhuekber!”

Diye gürledi. İrkilmiştim ve elini de öptürmüyor, tevâzû gösteriyor; ancak elimi tutmaya devam ediyordu.

Son derece heyecanlanmıştım. Yumuşak bir edâ ile sordu:

-“Efendim, isminiz yalnızca Tekin mi?”
Bir an, şaşırdım. Akabinde neyi kast ettiğini tahminle, cevap verdim:
-“Hayır efendim… Rızâ Tekin!”

Nâra atarcasına ama hiç sun’î olmayan şekilde, bir daha:

-“Allâhuekber!”

Dedi. Memnûniyeti belliydi; Tekin, işin Türk tarafı idi ve Rızâ da İslâmî kısmını teşkîl ediyordu. Hoşlandığı, buydu.

Peşinden gelen, “Kütahya’dan kimleri tanırsınız?” sualine karşılık, isimleri sıralamaya başladım:

-“Bekir Avlupınar, Abdurrahman Kara…v.s.”

-“Başka… daha başka?

Benim yenice tanıdığım bu zât, Kütahya’dan kimleri ne kadar tanır ki diye düşünüyordum. Saydığım isimler neden kendisini tatmîn etmiyordu ve neden ısrarla “daha başka?” deyip duruyordu?

Bunların cevâbını gene kendisi verdi:

-“Efendim meselâ Hazret-i Gaybî’yi tanır mısınız? Ergun Çelebi Hazretleri’ni tanır mısınız?”

Kalıcı olan zevâtı soruyormuş meğerse… Ölümsüzleri soruyormuş. Nerede bende o irfan ki, sualdeki nükteyi anlayabileyim? Ayrıca, gafletle “evet o zevâtı tanıyorum” demiş olsam bile, buna kim inanır?


Hâfızamda dâima taptâze bir hâtıra olarak kalan bu güzel insan, bu derviş kişi için rahmetli Ayhan Songar:

“Allah’tan korkar, kuldan utanır, karınca ezmez, kimseyi incitmez bir insandı. Yunus’un dediği gibi; Derviş bağrı taş gerek / Gözü dolu yaş gerek / Koyundan yavaş gerek.

İşte Fethi Ağabey “öyle” idi… Ne bir eksik, ne bir fazla!”

Der.

Evet, gerçekten öyle biriydi Fethi Gemuhluoğlu. Bir kapıya sımsıkı bağlanmış olmanın ne demek olduğunu yaşayışıyla isbatlamış; sapına kadar inanmış bir merd-i merdandı. 1977 yılının 5 Ekim’inde sevdiğine yollandığında 54 yaşındaydı.

fethi_gemuhluoglu
Fethi Gemuhluoğlu

Kendisiyle tanışmamı sağlayan Ergun Ağabey ise, 12 Ekim 2009 günü, 78 yaşında iken vefat etti. 29 Mart 1931 doğumluydu. O’nu gazetelerdeki yazılarından ve kitaplarından gıyâben tanıyordum.

Sâmiha Anne’mizin evindeki bir çocuk iftarı vesîle oldu, zâhiren de tanımış oldum. O geceden sonra beni arayarak, aynı çocuk iftarı programını kendi evlerinde de yapıp yapamayacağımızı sordu.

Gittik ve yaptık; son derece memnûn olmuştu.

O’na ve âile efrâdına karşı yıllar yılı saygım ve sevgim hiç eksilmedi.


Seneleri farklı olsa da, vefat ettikleri ay bakımından bir başka müşterek noktaları daha bulunan bu iki “ağabeyi”; iki güzîde dostu…

Ve üstte ismi geçen Prof.Dr. Ayhan Songar’ı rahmet ve minnetle anıyorum. Onlar, hep doğrudan ve Hak’dan yana tohumlar ekip, gitti. Nur içinde yatsınlar.

Tekin Uğurel