Semra Güler
Hezâr Dinârî Mescidi, Erguniye Mevlevihanesi ve Dönenler Camii gibi isimlerle zikredilen Kütahya Mevlevihanesi, bu isimlerle farklı dönemlere işaret etmekte ve Mevleviliğin erken zamanlarında Konya ve Karahisar’dan sonra üçüncü Mevlevihane olması hasebiyle önem arz etmektedir. Kütahya Mevlevihanesi aynı zamanda dervişlerin çile çıkardıkları bir âsitânedir1.
Günümüzde Börekçiler Mahallesi, Dönenler Meydanı’nda bulunan Mevlevihane, Ulu Cami ve Eydemir Hamamı gibi yapılarla birlikte tarihî bir atmosferde yer almaktadır (Fotoğraf 1).
Bu manzume içerisinde tarih itibariyle ilk inşa edilen, Ergun Çelebi’den sonra ise türbe olarak kullanılan Henar Dinârî Mescidi, buraya ek yapılan semâhane, aşevi, bir dönem dede evleri olarak kullanılan bölüm ve Hâmûşânla birlikte zaman içerisinde dergâh hâlini almıştır.
Mevlevihanenin İnşası
Mevlevihanenin ilk inşa tarihini gösteren herhangi bir kitabe veya belge yoktur. Fakat kaynaklardan Mevleviliğin Kütahya’da ne zaman faaliyete geçtiğine dair bilgiler ediniyoruz.
Sultan Veled, I. Yakup Çelebi döneminde (1300–1340) Konya’dan kalkıp Beyşehir, Eğirdir, Karahisar ve Denizli yoluyla Kütahya’ya gelmiş, şehrin güzelliğine hayran kalmış ve eserinde gazellerle duygularını satırlara dökmüştür2. Gölpınarlı da Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi zamanlarından beri Kütahya’nın Mevleviler yurdu olduğunu belirtmektedir3.
Mevlevihanenin ilk çekirdeğini ‘Kütahya Fatihi’ olarak bilinen İmadüddin Hezâr Dinârî tarafından inşa edilmiş olan mescit oluşturmaktadır. Genel kabul bu doğrultudadır. Hezâr Dinârî’nin Gıyaseddin Keyhüsrev bin Keykubat zamanında Kütahya’da Balıklı Cami (1236) ile Hıdırlık Mescidi’ni (1243) yaptırdığı da kitabelerle sabittir4. Hasan Özönder makalesinde5 Hezâr Dinârî’nin şeyhi Sultan Veled’in isteği üzerine Mevlevi dergâhını inşa ettirdiğini söylemektedir.
Ancak tarihler Hezâr Dinârî ile Sultan Veled arasında böyle bir ilişki olamayacağını göstermektedir6.
Hezâr Dinârî tarafından inşa edilen yapının mescit olup olmadığı da tartışmalıdır. Uzunçarşılı, Özönder, Güner7 ve Varlık8 gibi yazarlar, mescid olarak yaptırıldıktan sonra Ergun Çelebi’nin burayı Mevlevihane olarak kullandığını belirtseler de, mescide ait herhangi bir kitabe ve mihrap bulunmamasından dolayı Altun9 ile Tanrıkorur10 buranın mescid olamayacağı kanaatindedirler.
Mevlevihanenin ilk post nişini Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin torunu olan ve Mevlevihaneye ismi verilen Ergun Çelebi’dir. Ergun Çelebi’nin ve ardından diğer post nişinlerin buraya defnedilmesiyle burası türbeye dönüşmüş, daha sonra semâhane, hücre ve mutfak inşa edilmesiyle birlikte Mevlevihanenin kuruluşu gerçekleşmiştir11. Türbenin güneyinde yer alan Hâmûşânda da pek çok önde gelen Mevlevi şahsiyet yatmaktadır12 (Fotoğraf 2).
Tarih içerisinde birçok kez onarım geçiren Mevlevihane 1959 yılında esaslı bir onarımdan sonra Mevlevilikte önemli yer tutan semâ ayinlerinden esinlenip Dönenler Camii adını alarak hem ibadete açılmış hem de koruma altına alınmıştır.
Mimari Özellikleri
1835-39 yıllarına kadar Mevlevihanenin mimari yapısının tam olarak nasıl olduğu bilinememektedir. Ancak kuruluşundan, tafsilatlı onarım geçirdiği anlaşılmaktadır. Arşiv belgelerinden yararlanarak, Mevlevihanenin mimarisi hakkında ciddi emek harcayan Barihüda Tanrıkorur Hanımefendi önemli bir çalışma yapmıştır. Hazırlamış olduğu doktora tezinde13 mimari detaylar hakkında doyurucu bilgiler vermektedir. Bu sebepler tebliğde mimari yapıdan kısaca bahsettikten sonra asıl konumuz olan Mevlevihanenin hatları üzerinde durulacaktır.
Dışarıdan kare planlı ve iki katlı olan Mevlevihanenin semâhane kısmı sekizgen kasnak üzerine kubbe ile örtülmüştür (Fotoğraf 3). Kiremitle kaplanan yapının üç duvarında iki sıra hâlindeki pencereleri, ön tarafta giriş kapısı bölmektedir. İki sütun üzerinde yükselen bu kısım ikinci katta balkon görünümündedir (Fotoğraf 4).
Minaresi bulunmayan Mevlevihanenin, ezanlarının buradan okunduğu söylenmektedir14. Mevlevihanenin güneybatısında bugün türbe olarak kullanılan Hezâr Dinârî Mescidi yer alır. Yamuk dikdörtgen planlı mescidin çatı hizasını ve kubbe kasnağını tuğla kirpi saçak dolanır. Hem çatı hem de kubbenin üzerindeki piramit külah kiremitle kaplanmıştır (Fotoğraf 5).
İçeri girildiğinde sekiz ahşap direk ile taşınan yüksek kasnaklı bağdadi kubbe ile örtülü dairevi semâhane bölümü mekânın merkezini teşkil etmektedir. Sütun direkleri birbirine Bursa kemeriyle bağlanmış olup, iki kat hâlinde yükselir. Giriş tarafında mutrip mahfili görülür. Galeri katına bu mahfille çıkılır (Fotoğraf 6).
Mihrap ve minber sonradan eklenmiştir. Semâhanenin tam ortasında suyu şifalı olduğuna inanılan ahşap kapaklı bir su kuyusu yer almaktadır. Günümüzde giriş kapısının yanında bulunan sebille bu sudan içmek isteyenlere içme imkânı sağlanmıştır.
Mevlevihanenin güneybatısından türbeye basık sivri kemerle geçilir (Fotoğraf 7). Sivri kemerler diğer üç duvarda da görülür. Kubbeye geçiş trompla sağlanmıştır. Kuzey ve batı duvarında birer pencere ile içerisi aydınlanmaktadır.
Türbede bugün Ergun Çelebi, Burhaneddin İlyas, Zeyneddin bin Burhaneddin, Kamile Hanım, Hacı Fatma Hanım, Sâkıb Mustafa Dede, Mehmet Çelebi, Ebubekir Çelebi, Havva Hanım, Şeyh Mehmet Muhlis, Şeyh Ali Şakir Çelebi, İkinci Fatma Hanım, Halime Meliha Hanım, Şeyh İsmail Hakkı Çelebi isimli şahıslar medfundur.
Bursa, Yenikapı, Kahire, Manisa âsitâneleri ve Samsun zaviyesi de Kütahya Mevlevihanesi gibi dairevi planlı, galeriyle çevrili ve kubbe ile örtülü semâhaneye sahiptir. Bugün sadece Kütahya ve Kahire Mevlevihanelerinin semâhaneleri günümüze intikal edebilmiştir. Kütahya Mevlevihane’sinin semâhanesi bu yönüyle istisnai bir örnektir15.
Süslemeleri
Mevlevihanenin cümle kapısının önünde çıtalı tavanın ortasındaki oval göbeğin içinde ahşap üzerine yapraklarla çevrili, sarı ve beyaz natüralist gül motifli bir kompozisyon görülmektedir (Fotoğraf 8).
Mavi tonlarda dalgalı boyanan ahşap sütun direklerine mermer havası verilmiş, direk başlıkları ‘C’ kıvrımlı sarı yapraklı motifler ve bordo bir şeritle çevrilmiştir. Direkler arası boşluklarda ise, zemin katın yeşil boyandığı, sarı ve beyaz çiçekli girlandlarla çevrilmiş sehpa üzerinde yağlı boya destarlı sikke motifleri yer alır. Her bir sütunda bu desen tekrarlanmıştır (Fotoğraf 9).
İkinci kattaki direklere de aşağıdakiler gibi mermer görüntüsü verilmiştir. Sütunların üzerinde girlandlar görülür. Galeri katındaki kemerlerin iç taraflarına üç boyutlu yeşil-sarı zikzak ve sarı-mavi yaprak motifleri yapılmıştır (Fotoğraf 10). Kubbe kasnağında yer alan pencerelerin altında, perdeli yuvarlak nişler içinde sehpa üzerinde destarlı sikkeler resmedilmiştir.
Pencerelerin arasında kurdeleli girlandlar için hat yazıları görülür. Pencere üstlerinde bir sıra ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı iri yapraklar arasında sehpa üzerinde vazolu çiçekler vardır. Kubbe eteğinde yer alan istifi, sarı çiçek buketleri arasında asma kıvrımların yer aldığı zikzak motifli şerit çevreler (Fotoğraf 11).
Beşik kemerli mihrap nişinde çiçek nakışları vardır. Sivri piramit çatılı, tepesi ve sövesi yeşile boyanmış, destarlı, sikkeli ahşap minber mihrabın sağ tarafına konmuştur. Türbe girişinin önündeki direğe, altı sivri dilimli ahşap bir Mesnevi kürsüsü yerleştirilmiştir (Fotoğraf 12).
Kalem işi süslemeleri ağırlıklı olarak barok karakterlidir. Bu süslemelerin II. Mahmut dönemindeki onarım sırasında yapıldığı kuvvetle muhtemeldir.
Hatları
Giriş Kapısı Üzerindeki Yazılar
Burada iki çini levha bulunmaktadır. Alttaki büyük levhada talik hattıyla ‘Ya Hazret-i Ergun’ yazılıdır. Bu iri talik yazının üstünde ‘Kuddise Sirruhu’, altında ise ‘Ketebehü’l- fakîr Halil Mâhir gufira leh’ görülüyor. Yazı, kobalt mavisi zemin üzerine beyaz renkle boyanmıştır. Hazret kelimesindeki z harfinin altında bir çiçek motifi yer alır (Fotoğraf 13).
Mevlevihanede bulunan 1841 tarihli tamir kitabesinden de biliyoruz ki Mevlevihane 19. yüzyılda ciddi bir onarım geçirmiştir.
Levhanın da bu dönemde konulduğu tahmin edilmektedir. Hattın sahibi Halil Mahir Efendi, yine bu yıllarda Kütahya Ulu Cami ve Lala Hüseyin Paşa Camii nakışlarını ve yazılarını hazırlamıştır.16 Bu çini levha yıllarca badana ile kapalı kaldıktan sonra, müze işlerine baktığı sırada Kütahyalı ressam Ahmet Yakupoğlu tarafından temizlenerek ortaya çıkarılmıştır17.
Üstteki küçük levhada ‘Ya Hazret-i Mevlânâ’ yine talik hattıyla yazılmıştır. Zemin siyah tutularak, yazıda beyaz kullanılmıştır. Yazının fonunda yeşil ağırlıklı olmak üzere kırmızının da kullanıldığı bitkisel motif yer almaktadır. Burada hattatın imzasını göremiyoruz. (Fotoğraf 14) Faruk Şahin makalesinde 1958 yılında Ahmet Şahin tarafından yapıldığını söylemektedir18.
Semâhanedeki Yazılar
Semâhaneyi çevreleyen zemin kattaki direklerin üstünde boş bırakılan alanlar hatla süslenmiştir. Her sütunun üstüne denk gelen kısımda, dikdörtgen kartuşlar içinde talik hattıyla ‘Ya Hazret-i Mevlânâ Muhammed Celâleddin Kuddise Sirrıhu’ yazılıdır. Aralarda ise ilk ikisi Osmanlıca olmak üzere Farsça beyitler yer almaktadır. Bu Farsça beyitler Gelibolu, Yenikapı ve Bahariye Mevlevihane’lerinde de bulunmaktadır19. Bu beyitler sekiz kez tekrarlanmaktadır (Fotoğraf 15).
Beyitlerin Metni Transkripsiyonu
1- Ey kâşif-i esrâr-ı Hüdâ Mevlanâ Sultân-ı bekâ şah-ı fenâ Mevlanâ
2- Aşk etmededir hazretine böyle hitâb Mevlâ-yı gürûh-i evliyâ Mevlanâ
3- Dânî semâ çe buved savt-ı belî şeniden Ez hişten borîden bâ vasl-ı Hak residen
4- Dânî semâ çe bûved bî hod şüden zi-hestî Ender fenâ-yi mutlak zevk-ı bekâ çeşiden
5- Dânî semâ çe bûved derd û devâ-yi Yâkub Bû-yi visâl-i Yûsuf ez pîrehen şenîden
6- Dânî semâ çe bûved hemçün Asâ-yı Mûsa An sihrihâ-yi Firavn her dem bedem keşîden
7- Dânî semâ çe bûved sırr-ı zi lî ma Allah Ancâ melek nekünced bî-vâsıta resîden
8- Dânî semâ çe bûved mânend-i Şems-i Tebrîz Çeşmân-ı dil guşüden envâr-ı kuds dîden
Anlamı 20
1- Ey Allah’ın sırlarını keşfeden Mevlanâ Bekâ’nın Sultanı Fenâ’nın Şahı Mevlanâ
2- Aşk hazretine böyle hitâb etmededir Evliyalar topluluğunun dostu Mevlanâ
3- Semâ nedir bilir misin? Belî (Evet) sesini işitmek Kendinden kopmak ve Hakk’a kavuşmaktır
4- Semâ nedir bilir misin? Varlıktan habersiz olmak Mutlak fânilik içinde bekâ zevkini tatmaktır
5- Semâ nedir bilir misin? Yâkub ’un derdinin devasını Yûsuf’a kavuşmanın kokusunu gömlekten hissedip duymaktır
6- Semâ nedir bilir misin? Mûsa’nın asası gibi Firavun’un sihirlerini her dem yutmaktır
7- Semâ nedir bilir misin? lî ma Allah sırrına Meleğin sığmadığı o yere vasıtasız ulaşmaktır
8- Semâ nedir bilir misin? Şems-i Tebrîzi gibi Gönül gözlerini açmak ve kutsi nurları görmektir
Semâhanenin galeri katındaki sekiz direkte Ashab-ı Kehf’in isimlerini görüyoruz (Fotoğraf 16). Her bir direğe sırasıyla Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştetayyuş ve Kıtmir yazılmıştır. Halil Mahir Efendi yazılarını yazdığı Lala Hüseyin Paşa Camii’nde kıble duvarına Ashab-ı Kehf’in isimlerini gemi formunda istiflemiştir (Fotoğraf 17).
Ashab-ı Kehf’in isimlerinin neden Mevlevihanede tercih edildiğini açıkçası merak ettik. Mesnevi’de Ashab-ı Kehf ile alakalı bir bölüme rastlamadık. Ashab-ı Kehf’in Mevlevilikte bir karşılığı olup olmadığı konusundaki yaptığımız araştırma neticesinde de bir bilgiye ulaşamadık. Hat sanatında levha olarak ve farklı istifler hâlinde Ashab-ı Kehf’in isimlerinin çok kullanıldığını biliyoruz.
Fakat Mevlevihanede böyle bir uygulamanın olup olmadığına baktığımızda Afyon Mevlevihanesi’nden başka bir örnek karşımıza çıkmıyor. Afyon Mevlevihanesi’ndeki Ashab-ı Kehf’in isimleri Hattat Mehmed Raşid Dede’ye aittir. Tarihsizdir fakat 1905’teki onarımda yapıldığı sanılmaktadır21. Kütahya – Afyon arasındaki mesafenin kısalığı, her ikisinin de önemli birer âsitâne olması, tarih itibariyle de Afyon’daki Ashab-ı Kehf’in Kütahya’dakilerden sonra yazılmış olması, Hattat Mehmed Raşid Efendi’nin buradan etkilenerek isimleri yazmış olabileceğini düşündürüyor.
Bunun dışında ayrıca, Ashab-ı Kehf isimleri tılsım, şifa ve koruma amaçlı yazma geleneği de söz konusudur. Kütahya ve Afyon civarının deprem bölgesi olduğu göz önünde bulundurulsa, isimlerin Mevlevihaneye bu niyetle yazılmış olma ihtimali vardır.
Mevlevihanenin kubbe kasnağında Ayet-el Kürsi ile devamında Bakara Suresi 256.ayet sülüs hattıyla yazılmıştır. Ayetin sonunda hattatın imzasıyla tarih görülmektedir. Şöyle ki; Ketebehü’l- Hakîr Ahmed Mâhir Gufira leh Kütahyavî Tekfurdağî-zade Sene 1304’ (Fotoğraf 18). Kubbe kasnağındaki pencerelerin arası Allah (cc), Muhammed (sav) ve dört halife isimleriyle doldurulmuştur. Kubbe göbeğinde ise İhlas Suresi yer almaktadır (Fotoğraf 19).
Tamir Kitabeleri
Mevlevihanenin güneybatı duvarında iki tamir kitabesi ile tuğra vardır. Tuğra, ‘Mahmûd Hân bin Abdülhamîd el-muzaffer dâimen’ şeklinde yazılmış olup II. Mahmud’a aittir ve padişahın mahlası ‘Adlî’ tuğranın hemen yanına yerleştirilmiştir. Tuğranın altındaki tamir kitabesinin metni ve transkripsiyonu aşağıdadır22. Her iki kitabe de talik hattıyla yazılmıştır (Fotoğraf 20).
Kitabe Metni Transkripsiyonu
Fürûğ-i şems-i himmet Mevlevi Hâlet Efendi kim
Tecellî-bahş-ı ta’mîr oldu bu dergâh-ı pür-nûra
Olub bu bâbdan girdikde mûtû sırrına mazhar
Nazar kıl haşr u neşre tut kulağın nağme-i sûra
Dem-â-dem dinle gel yâ hû kudûm ü mutrıb ü nâyı
Semâ’ et dilde tevhîd-i ilâhî, belde tennûre
Makâm-ı evcden aynı okurlar kudsiyân târîh
Hele bu Mevlevi dergâhı döndü beyt-i ma’mûre 1227
Ketebehü’l-fakîr Mehmed Sadullah gufira leh.
Devamı
Kutb-ı âlem gavs-ı efham padişah-ı muhterem
Şah-ı mansûru’l-âlem şevketlü Hân Abdülmecîd
Câlis-i evreng-i şevket ol şeh-i mâlik-rikâb
Cûd-i lutfiyle eder Şahân-ı âfâkı abîd
Ol şehinŞah-ı selîmü’l-kalb-i âdil-meşrebin
Çekdi nev-tedbîr-i adli zulme bir sedd-i sedîd
Kıldı tanzîmât ile ma’mûr mülk ü milleti
Buldu dünyâ intizâm-ı hâli ber-vefk-i ümîd
Âlemi kıldıkça i’mâr ol şehinŞah-ı güzîn
Hakk Teâlâ ömrünü ikbâlini kılsun medîd
Eyleyüb ervâh-ı ehlüllâha kasd-ı ihtirâm
Türbe vü dergehlerin tecdîd kıldı ber-mezîd
İşte ez-cümle Kütâhiye Mevlevi Dergâhı’nın
Tarh u resminde letâfet gün gibi oldu bedîd
Şâd olur rûh-ı Cenâb-ı Mevlevi ol
Şahdan Böyle bir dergeh kılındı ahd-i lütfunda cedîd
Buldu Kütâhiye zehî bu dergâh ile zîb-i tâm
Mısra’-ı zîbâsı oldu tâm târîh-i müfîd
Resm-i diğerde didim târîh-i bâlâsın
Azîz Kıldı pâk-îcâd bu dergâhı Hân Abdülmecîd
1257
Hatların Yazı Kalıpları
Kütahya’da ders veren hocam Hattat Mahmut Şahin, bir talebesi vesilesiyle 2010 yılında Kütahya Ulu Camii yakınlarında bir antikacıda hatlara bakmaya gitmiş ve yerel bir hattata ait olan yazıları inceleyen hocama iki çuval yazı için 500 TL teklif edilmiştir.
Çuvalları almak istemeyen hocam, antikacının yoğun ısrarı karşısında 50 TL’ye çuvalları almayı kabul eder. Çuvalı açıp baktığında Kütahya Mevlevihane’sinin yazı kalıplarıyla karşılaşır. Bu vesileyle mevlevihanenin yazı kalıpları bugün Hattat Mahmut Şahin’in arşivindedir.
Kalıplar filigranlı kâğıda, iğneleme usûlüyle çıkarılmıştır (Fotoğraf 21, 22). Beyitlerin olduğu kartuşlar ve Ashab-ı Kehf isimleri numaralandırılmıştır. Elimizdeki kalıplarda mevlevihanenin yazılarından eksikler olmakla birlikte (Ashab-ı Kehf’in isimleri tam değildir), çuvaldan mevlevihanede olmayan bir yazının kalıbı da çıkmıştır. Talik hattıyla ortada ‘Ya Hazret-i Mevlânâ’ üstte ‘Muhammed Celâleddin Rumi Kuddise Sirruhu’ altta ise ‘Ketebehü’l- fakîr Halil Mahir gafere lehu Kütahyavî Sene 1305’ yazılmıştır (Fotoğraf 23).
Bu yazı bugün Konya Mevlanâ Müzesi semâhane bölümünde çini levha hâlinde asılı durmaktadır (Fotoğraf 24) 23. Kalıpların arasından bu levhanın kalıbının da çıkmış olması, aslında levhanın Kütahya Mevlevihanesi için hazırlanmış olabileceğini akla getiriyor.
Giriş kapısı üzerindeki ‘Ya Hazret-i Ergun’ la aynı ebatlarda ve her ikisinin de aynı renklerde çini levha olmaları bu ihtimali daha da güçlendiriyor.
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu’yla (1925) Konya hariç diğer Mevlevihanelerin kapatıldığı, ‘Ya Hazret-i Ergun’ levhasının Cumhuriyetin ilk dönemlerinde badana ile örtüldüğü ve üzerindeki ‘Ya Hazret-i Mevlânâ’ levhasının 1958’de buraya asıldığını göz önünde bulundurursak, Halil Mahir Efendi tarafından yazılan ‘Ya Hazret-i Mevlânâ’ levhası Kütahya’dan Konya’ya gönderilmiş olabilir. Ancak bu durumu kanıtlayacak herhangi bir bilgi veya belgeye sahip değiliz.
Mevlevihanenin duvarlarındaki hat levhaları muhtemelen son dönemlerde asılmış olup; imza, tarih yer almadığı ve sanatsal açıdan estetik değere sahip olmadıklarından dolayı tebliğ içinde değerlendirmeye alınmamıştır.
Sonuç
İslam sanatlarının öğretilmesinde esas gaye insan-ı kâmil yetiştirmektir. Bu sebeple Mevlevilikte hat sanatına çok değer verilmiş, bunun neticesi olarak birçok Mevlevi hattat yetişmiş ve Mevlevihaneler hat levhalarıyla dolup taşmıştır.
Kütahya Erguniye Mevlevihanesi, Mevleviliğin erken dönemlerinde faaliyete geçmiş olmasına rağmen hem mimari açıdan hem de süslemeleriyle ne yazık ki orijinalliğini koruyamamıştır. Tebliğimizde ele aldığımız hat yazılarının hepsi 19.yüzyıla aittir. Halil Mahir Efendi yerel bir hattattır ve kendisi hakkında hiçbir bilgi yoktur.
Mevlevihanede kullanılan yazıların temalarına baktığımızda diğer Mevlevihanelerde olduğu gibi Mesnevi’den beyitler görüyoruz. Mevlevihanelerde Mevlevi büyüklerin isimlerinin yazılması çokça karşımıza çıkıyor. ‘Ya Hazret-i Ergun’ ve üstündeki ‘Ya Hazret-i Mevlânâ’ levhaları da bunlara örnektir.
İçerideki Allah (cc), Muhammed (sav) ve dört halife isimleri cami, tekke gibi ibadet mekânlarının bir parçasıdır. Mesnevi’den alınan beyitlerle Gelibolu ve Yenikapı Mevlevihaneleriyle benzerlik gösteren Kütahya Mevlevihanesi (Afyon Mevlevihanesi hariç) Ashab-ı Kehf isimleriyle diğer Mevlevihanelerden ayrılmaktadır.
Elimizde bulunan hat kalıpları arasında çıkan ‘Ya Hazret-i Mevlânâ’ levhası, bugün Konya Mevlanâ Müzesi’ndedir. Ancak, tahminlerimize göre bu levha Kütahya Erguniye Mevlevihanesi için hazırlanmış, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu’yla birlikte Konya’ya gönderilmiştir.
Orijinal hat kalıpları bugün Hattat Mahmut Şahin’in özel arşivindedir. Fakat kendisi halka açık bir mekânda sergilenmek şartıyla, kalıpları bağışlama niyetindedir.
Kütahya Erguniye Mevlevihanesi’nde Bulunan Hatlar – Semra Güler
- Öğr. Gör. Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü, semra.guler@dpu.edu.tr
1 Ahmet Eflakî, Ariflerin Menkıbeleri, Çev. Tahsin Yazıcı (Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 1966), s. 390.
2 Beyitin orijinali için bakınız Bahaeddin Muhammed Veled Sultan Veled, Haz. F.Nafız Uzluk, Divan-ı Sultan Veled, (İstanbul: Uzluk Basımevi, 1941) s. 550.
3 Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, (İstanbul: İnkılâp Kitapevi, 1983), s. 245.
4 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Bizans ve Selçukileriyle Germiyan ve Osmanoğulları Za- manında Kütahya Şehri, (İstanbul: Devlet Matbaası, 1932), s. 22-23.
5 Hasan Özönder, ‘Kütahya Mevlevihanesi’, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 2 (1996), s. 69.
6 Abdurrahman Doğan, Kütahya Erguniye Mevlevihanesi, (Bursa: Sır Yayıncılık, 2006), s. 26.
7 Hamza Güner, Kütahya Camileri, (Kütahya, 1964), s. 5.
8 Mustafa Çetin Varlık, Germiyanoğulları Tarihi, (Ankara: Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1974), s. 43.
9 Ara Altun, ‘Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi’, Kütahya, (İstanbul: Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan, 1981-82), s. 224.
10 Barihüda Tanrıkorur, Türkiye Mevlevihanelerinin Mimari Özellikleri, (Doktora tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000), s. 428.
11 Mehmet Ziya, Bursa’dan Konya’ya Seyahat, Haz. Mehmet Fatih Birgül, Levent Ali Çanaklı, (Ankara: Bursa İl Özel İdaresi, 2009), s. 247.
12 Mezar taşları ile alakalı bakınız. Ahmet Çaycı – Latife Durmuş, ‘Kütahya Ergu- niyye Mevlevihanesi (Dönenler Camii) Haziresindeki Mezar Taşları’, İSTEM, Sayı 10, (2007), s. 205 – 221.
13 Tanrıkorur, Türkiye Mevlevihaneleri, s. 434 – 443.
14 Güner, Kütahya Camileri, s. 10.
15 Sevgi Parlak – Bahrihüda Tanrıkorur, ‘Kütahya Mevlevihanesi’, DİA, C. 27, (Ankara: Türk Diyanet Vakfı, 2003), s. 2.
16 Faruk Şahin, ‘Kütahya’da Çinili Eserler’, Kütahya,, (İstanbul: Atatürk’ün Doğu- munun 100. Yılına Armağan, 1981-82), s. 128.
17 Ahmet Yakupoğlu, Rengârenk Kütahya, (İstanbul: Kubbealtı Neşriyat, 2012), s. 13.
18 Şahin, “Kütahya’da Çinili Eserler”, s. 128.
19 Barihüda Tanrıkorur, Doktora Tezi, s. 133. Ayrıca Gelibolu Mevlevihanesi hat yazıları alakalı olarak bakınız. Orhan Altuğ, “Mevlevihanelerde Hat Sanatı ve Gelibolu Mevlevihanesi Yazıları”, Uluslararası Düşünce ve Sanatta Mevlânâ Sem- pozyum Bildirileri, (Konya: Rumi Yayınları, 2006), s. 839 – 857.
20 Farsça beyitlerin transkripsiyon ve çevirisi için Yrd. Doç.Dr. Asiye TIĞLI Hocam’a çok teşekkür ederim.
21 Orhan Altuğ, ‘Afyonkarahisar Mevlevihanesi’ndeki Levhaların Hat Sanatı Bakı- mından Değerlendirilmesi ve Levhaların Bugünkü Durumu’, VII. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, (Ankara: Afyonkarahisar Belediyesi, 2007), s. 458.
22 Tamir kitabeleri daha önceden farklı kişiler tarafından okunmuş ancak bazı hatalar tespit edilmiştir. Kitabeleri okuyan ve hataları düzelten Arş. Gör. Abdullah Erdem TAŞ’a teşekkürlerimi sunarım. Mevlevihanenin duvarında asılı olan transkripsiyon da hatalıdır, değiştirilmesi gerekmektedir.
23 Bu levhanın envanter kaydını Konya Mevlânâ Müzesi Müdür Yardımcısı Naci Bakırcı’dan sorduk fakat ellerinde levhayla alakalı bir bilgi olmadığını söylediler.
Fotoğraf 1: Mevlevihanenin Bulunduğu Çevre Fotoğraf 2: Hâmûşân Fotoğraf 3: Mevlevihane Fotoğraf 4: Giriş Kapısı Fotoğraf 5: Hezâr Dinârî Mescidi Dıştan Görünümü Fotoğraf 6: Mahfil Fotoğraf 7: Hezâr Dinârî Mescidi Fotoğraf 8: Gül Motifi Fotoğraf 9: Mevlevi Sikkesi Motifi Fotoğraf 10: Galeri Katı Sütun Süslemeleri Fotoğraf 11: Kubbe Kasnağındaki Süslemeler Fotoğraf 12: Mesnevi Kürsüsü Fotoğraf 13: Ya Hazret-i Ergun Fotoğraf 14: Ya Hazret-i Mevlânâ Fotoğraf 15: Semâhanedeki Beyitler Fotoğraf 16: Ashab-ı Kehf İsimleri Fotoğraf 17: Lala Hüseyin Paşa Camii’ndeki Halil Mahir Efendi tarafından yapılan gemi
formundaki Ashab-ı Kehf istifiFotoğraf 18: Kubbe Kasnağındaki sülüs yazı Fotoğraf 19: Mevlevihanenin Kubbesi ve Kubbe Yazıları Fotoğraf 20: Mevlevihane Tamir Kitabeleri Fotoğraf 21: Mevlevihanenin Orijinal Hat Kalıbı Fotoğraf 22: Filigranlı Kâğıt ve Hat
Sanatındaki İğneleme UsulüFotoğraf 23: Ya Hz. Mevlânâ Orijinal Hat Kalıbı Fotoğraf 24: Konya Mevlanâ Müzesi Semâhanesinde asılı duran çini levha