Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(Ben, karaciğer hastalığına şifâ olayım diye, sâdece bal değilim, terkîbimde sirke de vardır.
Nasıl bala sirke karıştırılarak, sirkencübîn yapılır; hastaya verilir ve karaciğerine şifâ olursa, benim de kara topraktan yapılmış insanlara yaramam için, sâde nûr olmam gerekmez. Ben bunun için karanlıkla aydınlığın imtizâcından -kaynaşmasından- oldum.
Çünkü insanlığa devâ olacak kudret böyle bir imtizaçtadır.
Madde kesâfetiyle bir parça olsun karartılmamış bir mânâ aydınlığına, insanoğlunun ne gözü, ne gönlü, ne mîzâcı dayanır. Ay güneşe nispetle nasıl az ışıklıysa, hiç şüphesiz ben de Hakk’a nispetle öyleyim. İnsanlara nûr saçmak bakımından benim, gökteki aydınlığım vardır. Nûrum güneşten azdır, çünkü bir insan vücûdunda bulundukça ziyânın ancak bu kadarına tahammül edebilirim.
Doğru yola götürmekle vazîfeli olduğum insanlar, o güneşler güneşinin nûrunu, doğrudan doğruya görebilme kudretinde değildir.)
(Hz.Mevlânâ – Ken’an Rifâî, Şerhli Mesnevî-i Şerîf)