Demek ki bizim mahalle daha önceden “gâvır mehellesi” imiş. Bunca Rum, Ermeni komşumuz ve birbirine yakın iki kilisenin varlığı, bunu gösteriyor. Şaka bir tarafa, anlaşılan o ki; işgal altındaki Kütahya’nın bu bölgesinde Hıristiyan Rumların sayısı oldukça fazlaymış.
“Gâvur” sözünü –ben bu sözden hiç hoşlanmam- Kütahyalı olarak çok yerde kullanırdık, hâlâ da kullanıldığını zannediyorum. Meselâ bir konuda inat gösterenler için:”Gâvur gibi inatçı…” dediğimiz gibi,”gâvur inadı” deyimini de kullanırız. Ayrıca; kasıtlı olarak davrandığına inandığımız kimseler için de:
“-Aman sende… Gâvurluğundan ediyô!” deriz.
Meselâ, acele bir işi olup da ayakkabısıyla eve girene karşı, hitap şekli bellidir:
“-Len! Ayakkaplânğı çıkarsanğ ya… Gâvır evi mi burase?”
“Burası” derken, kelimenin sonundaki (ı) harfi de tam (ı) değil;(E) ile (ı) arası bir sesle söylenecektir. Ve bu kural(!) yalnızca “burası” kelimesi için değil, bütün (ı) ile biten sözler için de aynen geçerlidir.
Başka bir örnek verelim;
Evin sokak kapısı bir müddet fazla açık kalan ve girip çıkanı pek belli -yâni tanıdık- olmayan evler, ayıplanır:
“-Gapı, geci gündüz ardını gadâ açık…gâvır evi gibi!”
Denir ve bunu derken,”gibi”nin sonundaki (i) sesi de (e) ile karışık çıkarılır.
Rahmetli Babam, yeri geldikçe -ki yeri çok sık gelirdi- keyifli keyifli nükte ve hikâyeler söyleyerek konuşan biriydi. İşte bunlardan biri de, mahallemizdeki Rumlarla ilgili olanıydı;
Kilisede bir Rum, papaza soruyor:
“-Derder efendi, derder efendi! Dacikler heç cennete girmeyecikler?”
Papaz, kendinden emin ve bilgiç bir edâyla cevap veriyor:
“-Girmeyecikler,onnar boğozlardan bagacikler!”
Suali soran Rum, cevaptan memnun, istavroz çıkarıp, gidiyor.
Mesele şu; “Türkler, cennete hiç mi girmeyecekler?”, sual… “Evet, girmeyecekler. Onlar, cennetin korkuluklarından bizi seyredecekler” cümlesi de cevaptır.