Fuat Paşa, bir gün Sultan Abdülâziz’le görüşürken, bir meselede ısrâr edince Pâdişah hiddetlendi. Fakat Paşa:
“-Efendim, bizden evvel gelen vezirler, Orta Kapı’da cellâdın beklediğini bildikleri halde, gene de pâdişahlara karşı doğruyu söylemekten çekinmezlerdi. Hamdolsun, sâyenizde bizim öyle korkumuz da yoktur. Hakîkatı arz ederken tereddüt göstermek, bize vebâldir,” demiştir.
Keçecizâde İzzet Molla mütefekkir bir zâttı, fakat yazısı iyi değildi. Yesârîzâde İzzet Molla ise aynı dönemin meşhur hattatı idi ama o da âlim değildi. İşte bu iki İzzet Molla samîmi dost oldukları için çok defâ berâber gezerlerdi. Gene bir gün birlikte Küçüksu’da dolaşırlarken, İkinci Sultan Mahmud’un arabayla geldiğini görüp selâma durdular.
Pâdişah, iki mollanın selâmını aldıktan sonra:
“-Oh!..Oh!.. İki adaş, ne güzel hep berâbersiniz. Allah samîmiyetinizi artırsın.”
Diye iltifat etti.
Keçecizâde İzzet Molla:
“Ne yapalım Hünkârım… Kulunuz okur, yazamaz. Arkadaşım yazar, okuyamaz. İkimiz bir araya gelince okur-yazar bir âdem oluyoruz.”
Diyerek Pâdişâhı güldürmüştür.
Şikâyet
Serkarîn Ali Paşa, saraya yeni girdiği günlerin birinde, Mukaddes Emânetler’in muhâfaza edildiği Hırka-i Saâdet Dâiresi’nde nöbetçiyken şu hâdiseye şâhit oluyor:
Sultan Abdülmecit, bir gün, ağlayarak ve başını duvara vurarak:
“-Bu adamın elinden beni kurtar!”
Diye Hazret-i Peygamber’den yardım ve imdat istiyor.
Ve bunu yıllar sonra târihçi merhum Abdurrahman Şeref’e naklediyor.
Pâdişâhın, elinden kurtulmak istediği şahıs, Reşit Paşa’dır.