Delikanlım, neden böyle uyuşuk ve yavaşsın? Bilmem ki bu gidiş nereyedir ve hangi işin peşindesin!
Ama gençliğine rağmen bir kaplumbağa kadar yavaş ve tembel kedi gibi uyuşuk olduğuna bakılırsa; peşinde bulunduğun işden de hayır görmek için çok niyâz gerekecek.
Halbuki vakitsiz heveslendiğin bu meslek bu günün, bu yaşın ve bu çağın mesleği değil. Nasıl olsa devran dönüyor, dönecek ve şu zindelik, şu dirilik senden alınıp, ihtiyar olacaksın.
İşte o zaman –ömrün olursa– bol bol yavaş yürüyebilir…Ağırcanlılık yapabilir ve kaplumbağaya özenebilirsin. Zâten o sıralar istesen de istemesen de tavşan kadar hızlı ve kaplan kadar çevik olamayacaksın.
Hem bu saydıklarım birer hayvandır. Sen ki insan sûretinde yaratılmışsın. Onlar, yaratılış gâyesine uygun davranmaktan bir nefes bile geri kalmayıp; kaplumbağa tavşanlığa, ceylân kaplanlığa heveslenmediği gibi,fıtratın hilâfına ters bir yol tutturup, cemat veya nebat gibi de davranmıyorlar.
Peki sen?
Sen nasıl oluyor da tersine bir tekâmülün(!) tâlibi olabiliyorsun?
Cemat, nebat ve hayvan…Her şey, ama her şey sana doğru uzanır ve senin emrine can baş fedâ ederken; sen tenzîl-i rütbeye rızâ gösterip,nasıl olur da ilerlemek istemez…Nasıl olur da ”Ben nereye doğru uzanacağım? Benim hedefim neresi? Ben kimin yolunda can baş fedâ edeceğim?” Diye, neden sormazsın?
Ben, sırf senin yavaşlığını dile getirirken, seni hayvanlardan bir mâsum hayvana benzettiğim için hicap duyuyorum da, sen şu sultanlığı bırakıp
köle olmak işteyişinden utanmıyorsun!
Koş yiğidim, koş!
Kıpırda biraz!
Hareket, berekettir. Fikren ve bedenen her türlü hareket, rahmet getirir. Yavaşlığından, belli ki hayat sana zahmet olup çıkmış. Silkinip davran…Davran da himmet et; şu ”zahmet”in ”ze”sini at! O harfin yeri orası değil!
Sen hayâtı ve hayâtın gâyesini unutalı, harflerin de yerini değiştirmişsin. Lûtfet…”Ze”yi oradan al ve aynı yere ”Re”yı koy!
Esâsen, sen o ”ze”yi kaldırmaya bir niyetlensen, emînim bütün zahmetler rahmet olup çıkacaktır.
Hele rahmete bir ulaş!
Oradan da sana yüz gösterecek olan Ahmed’dir, Ahmed!
Bakarsın ”Ahed” bile sana gülümser.Çünkü ”Ahmed”le ”Ahed”in arasında sâdece ”mim” var. Ve bunu da ben değil,Hazret-i Mevlânâ söylüyor. Sen yeter ki tembel olma ve durma…Yürü!
Hattâ koş…
Doru taylar gibi, deli atlar gibi hedefe doğru koş!
Yolun açık olsun!