Semender

Ya şu, ser verip sır vermezcesine suskun adam?

Onu ne yapmalı? Ben ondan “adam” diye bahsettiğim için, sen de bu ifâdeyi bir cinsiyet belirtisi zannetmeyesin.

Biz, “er kişiye” adam deriz; sûretâ erkek kılıklıya değil! Bu yüzden onu, aksakallı, ak saçlı bir erkek diye düşünebileceğin gibi, ter ü tâze bir genç kız olarak da kabûl edebilirsin.

İşte bu adamın adamlığı, yüzünden okunuyor; sen, onun sükûtuna aldanma!

Söylemekten ziyâde dinlemeyi tercih edişi, söyleyecek sözü olmadığından; “boş kile boş ambar”

Biri oluşundan değildir. O’nun gözlerinde “dil olmak için her şeyden önce kulak olmak gerek” irfânının pırıltıları var. O, aslında âhını, feryâdını “sükût” kundağına sarmış.

Bir lohusanın, yavrusunu kundaklamaktaki dikkat ve rikkati gibi bir hâl bu!

Bâzı kuşlar, yumurtalarındaki yavruyu nasıl çıkartırlar, bilir misin?

Günler ve saatlerce bıkıp usanmaksızın; gözlerini bir an bile ayırmaksızın yumurtalarına “nazar” ederek! Gözlerini yumurtalarına diker ve sabırla bakarlar.

Ana ile yavrusu arasındaki bu esrarlı râbıta, yumurtadan yepyeni bir hayat olarak ortaya çıkar ve hiçbir hâdise, o ananın bakışlarını yumurtadan ayıramaz.

İşte, şu suskun insanın hâli de bundan ibâret!

Hatırlarsan; depremler sık yaşanmaz ve zelzele ânına kadar bütün tabiat sükûn içinde gözükür.

Yanardağlar her zaman ateş püskürtseydi hangi Âdemoğlu, hangi cür’et ve cesâretle o dağın yamaçlarında gezip tozabilir; kim oralara evler yapardı?

Edebinden konuşmayan insanla, cehâleti gizli kalsın diye susmaya çalışanı nasıl olur da bir tutarsın?

İçinin derinliği ve o derinlerdeki ateş, gözlerinden okunan bu adam aynen volkanik bir dağ!

Kabarıp taşmıyorsa, henüz vâde dolmadığındandır.

Sen, görünürdeki sessizliğe bakıp, için için yandığını görmüyorsan bu hâl, o dağın od püskürtmeyeceği mânâsına gelmez. Büyük sessizlikler, müthiş nâraları koyunlarında uyuturlar.

Sen, o adamın sükûtuna aldanıp; hayâta dâir bilgisi olmadığını ve kendisinin dünyâ nüfûsu içinde sâdece “bir” rakamının ifâde ettiği kadar küçük kemiyete sâhip olabileceği zannına kapılma!

Ne diyor Koca Yûnus:

“Muhammed’i seyrettim ulu bir dağ içinde, kalpden ulu dağ olmaz!”

Ve sen; bu dağın dağlığı, gözlerindeki derinlik ve genişlikten belli olan er kişi! Sende, cihânı ateş seline boğacak bir kaynama varken, sakın ola ki basit, küçük yemlerle yetinmeyesin.

Hiçbir şey, nazarlarını varlık yumurtandan ayırmasın. Kartal yumurtasından Serçe, Doğan’dan da Muhabbet Kuşu çıkmaz! Yanardağların fâre doğurduğu ise duyulmuş şey değildir.

Senin gibi bir ateş dağından, olsa olsa fâre değil, Semender doğar.

Bilirsin… Semender, fâreye benzeyen, fâreden biraz büyükçe bir hayvanın adıdır. Ateşe âşık olan ve yalnızca ateşte yaşayan Semender, bâzı bâzı dışarı çıkarmış ki, işte onun da avlandığı zamanlar, bu gaflet ânı imiş.

Seni bilmem, ama ben, sevdiğimin ateşinde isimsiz sıfatsız bir Semender olmayı isterdim ve sevdiğim “çık, git!” demedikçe de oradan çıkmazdım.

Biliyor musun; av hayvanlarının hepsi de sâdece gaflet anlarında avlanırlarmış.

Tıpkı biz insanlar gibi…

Gaflet, bir hayvanın ölümüne sebep oluyor. Gene gaflet, bir insanın kalben ölümünde de başrolde!

Yüce Peygamber: “Kalbin hayâtı ilimledir; öğreniniz. Ölümü ise cehilledir; kaçınınız” buyurmuyor mu?

Biraz önceki sözü eksik bıraktık. Sen, Semender ol da, sevdiğinin sana “çık, git!” diyeceğini hiç düşünme!

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
error: Muhtevâ korumalıdır!
Exit mobile version