Muharrem ayının ikinci önemi peygamberler târihi açısından ortaya çıkar.
Meselâ bu ayda Hz.Âdem’in cennetten çıktıktan sonra tövbesi, ilk defa kabûl olunmuştur. Hz.Yunus balığın karnından, Hz.İbrâhim, ateşten kurtulmuştur. Hz.Mûsâ’nın Mısır’dan çıkışı ve Hz.Nuh’un tûfandan kurtuluşu da sayılabilir.
Peygamber Efendimiz Medîne’yi teşrîf ettikleri zaman, Medîne’de Yahudiler var ve onlar Muharrem’i çok iyi biliyorlar. Muharrem’in onuncu günü oruç tutuyorlar.
Müslümanlar, Peygamber Efendimiz’e Kur’ân-ı Kerîm’de Nuh ile ilgili âyetler olduğunu, Nuh Peygamber’le alâkalı olayların anlatıldığını, bu sebeple Muharrem’de oruç tutmak istediklerini söylüyorlar.
Hz.Peygamber: “Tutulabilir, fakat Yahudilere benzememek şartı ile yâni 9-10 da, ya da 10 -11. günlerde oruç tutabilirsiniz” buyuruyorlar.
Daha sonra Yahudilik, Siyonizm ortaya çıkıyor. Onun maskesi hâline gelen Masonluğun İslâm âlemine, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’na verdiği zararın, her Türk münevveri tarafından bilinmesi gerekiyor.
Bunlar bilinmeden bugünün yaşayışını değerlendirebilmek mümkün değil. Çünkü bugün çocuklarımızın çoğu hem de en kabiliyetlileri Mason teşkilâtlarına kaydediliyor. Ve bunlar insanlık adına yapılıyor.
Tasavvuf terimlerini çok ince kullanarak insanlık, sevgi, herkese saygı, hiç kimseyi küçük görmemek ve herkese yardım adına gençlerimizi kandırıyorlar.
Meselâ yeni mezun gençlere câzip iş teklifleri ve parlak mevkîlerle yaklaşıyorlar. 33’üncü dereceye geldiklerinde boyunlarına Haç takıyorlar ve kurtuluşları aslâ mümkün olmuyor.
Peygamber Efendimiz’in, Muharrem’in 10. gününden sonra günlerinizi bereketlendirin, âilenizin rızkını arttırın şeklinde birçok hadisleri vardır. Ama İslâm târihi noktasından 10 Muharrem’de özellikle Ehlibeyt’in, Peygamber soyuna saygısı olan insanların çok acıklı bir hâdise ile karşılaştıklarını görüyoruz.
10 Muharrem’de Hz.Hüseyin Efendimiz’in şehâdeti var.
Hz.Hüseyin Efendimiz’in, kâinat istese de kılına bile dokunulmazdı. Ama ilâhî takdir ile ortaya çıkması gerekli hâdiselerden biri. Ancak bizim bundan alacağımız ve bütün nesillerin alacağı dersler var.
Onun için de İslâm târihi ile berâber Türk târihini çok iyi bilmek lâzım. Çünkü geleceğin anahtarı geçmişte gizlidir. Bu anahtarı almadan doğru adım atmak mümkün değildir.
Hele bugünkü madde ve teknoloji ile insanların aldandığı ve aldatıldığı bir devrede, insanlığından çıkmışların arasında yaşarken, geçmişin anahtarlarına sâhip olmadan gelecek hakkında fikir sâhibi olmak ve günümüzü değerlendirmek mümkün değildir.
(*) Sâmiha AYVERDİ, Kaybolan Anahtar, Sh.234 – Kubbealtı Neşriyâtı, No:149/İST.2008