“Ârif ne ölçüde mânevî yükselişlerin yolcusu ise, cahil kişi o ölçüde dünyâ dertlerinin, acılarının ve dünyâ zevklerinin âşıkıdır.
Bunu her türlü şüpheden kurtularak anlamak dilersen Kur’an-ı Kerim’deki Beled Sûresi’ni oku!
“Lâ uksimu’dan başlayarak” “Lekad halâkne’l-insâne fi kebed” Âyeti’nin sonuna kadar, bu dört âyeti dikkatle oku ve anla! Orada “Yemîn ederim bu beldeye ki, orada sen oturmaktasın. Ve babaya ve oğula da yemin ederim ki, biz insanı meşakkate, güçlüğe mâruz olmak üzere yarattık” buyurulur.
İnsan ancak, ilâhî güzelliğin tecellisi ile dertten, elemden ve gerçeği bilememek zavallılığından kurtulur. Allah’dan gayrı olanlara gönül vererek ömrünü heba etmez. Gerçi ruhun bu hâl içinde ahları ve inleyişleri vardır.
Fakat onlar sevinç gözyaşlarıdır; büyük sevgilinin güzelliğini hayâl edişten ve bu güzelliğin türlü tecellilerini görme sırrına ererek o derin haz içinde kendinden geçiştendir. Bu kendinden geçiş, kendi maddî varlığından kesilip, onun varlığını görmekle sâde haz ve duygu olup kalma hâlidir.”
“Gayret, kıskanma demektir. Bunun açıklamasını istersen, şöyle düşün: Allah’ın tecellisine mazhar olmuş, yâni Cenâb-ı Hakk’ı kendi benliğinde hisseder, onu kendinde bulur, görür ve duyar hâle gelmiş bir Hak âşığında hem kendi nefsi, hem de Allah birarada olamaz.
Hakk’ın kıskançlığı, böyle bir tecelli yerinde, kendi zâtından başka bir şey kalsın istemez.
Böyle olunca, Allah aşkıyla dolan bir gönüle artık dünyâ gayretleri giremez. Böyle gönüller her türlü dünyâ kirlerinden boşalıverirler.
Hakk’ın gayreti insan gönlünde Gayyûr ismiyle tecelli edince kendinden gayrı olanları oradan yok eder. Kendini seveni o kendi câzibesi nûriyle doldurur, böyle bir nûrun ateşiyle yanmanın zevki içinde bırakır.
GÖZYAŞI BÖYLE BİR GÜZELLİĞİN GÖRÜNÜŞÜ VE BÖYLE BİR HAZZIN TADILIŞI İLE DÖKÜLÜR. Ve gönül: “Keşke benim deryâlar misâli gözyaşlarım olsaydı da onların hepsini, hepsini o sonsuz güzelin firâkı ve visâli ağlayışıyla dökseydim” der.
Hazret-i Ken’an Rifâî