“Kişi, birlik sırlarını vermekte hududu aşmamalıdır.
Aştığını hisseder olmalı ve kendi kendisini coşkunluktan uyandırarak aklın ölçüleri ve aklın çerçevesi içine çekebilmelidir. Kısaca, birlik ve aşk semâlarında perdeler aşarken, arada bir duraklamak ve kendi kendini dizginlemek gerekir. Çünkü bir sel, hele bir aşk ve sarhoşluk seli, bir kere coşup taştı mı artık durdurmak mümkün olmaz.
Dalga, boyu aştıktan sonra ise, ister bir karış, ister bin karış olsun bundan ne çıkar?
Ve insan bir kere aşk denizine dalmaya görsün; vücut gemisi aşk denizinin sularına gömülmeye görsün, ondan sonrası esâsen ihtiyarsızlıktandır.
(…….) Gerçek odur ki gönül sefâyı cefadan ayırd edebiliyorsa henüz dünyâ ve vücûd iklimindendir. Aşk deryasına dalmış bulunmanın delili böyle zıd tesirlerin farkında olmamaktır.
Gerçek âşık, kendi muradını sevgilisinin muradına fedâ edendir. Sevgilinin muradı her ne ise onu kendi murâdı edinendir. Aşk yolcusu için mûrad, bir varlık alâmetidir. Bu yolda olmayan kul için murad ve murada ermek için çalışmak ve ermek zevkine doyum olmaz bir saadet görünür.
Hakîkatte bundan büyük bir saadet vardır ki, o da sevgilinin murâdı uğruna kendi muradından geçip muradsız kalabilmektir.
Allah’da fâni olmak ne ise, sevgilinin arzusunda fâni olmak da odur, öyle güzeldir.
(……) Biz kanımızın işte bu karşılığını alma yoluna girdik. Gerçi onun yolunda canımızla oynadık, ruhumuzu vakfettik, fakat o güzelliği de gördük.
Ona ruh vermezsen, yaşayamaz; gönül vermezsen gönül ehli olmanın zevkine ermezsin.
(……) Ey kaba ruhlu adam. Sen aşk yolunda can ve baş fedâ etmekten uzaksın. Bu, sevgilini çok ucuza aldığını sanmaktandır. Bir şeyi çok ucuza alan onun kadrini bilmez.
(……) Şunu bil ki olanlar, aşk uğruna bedensiz kalmanın sırrına eremezler.
Halbuki gerçek aşk deryasına gömülen kimse, kendinden evvel gelmiş ve kendinde sonra gelecek bütün aşkları kendi gönül deryâsında toplamış ve bu deryaya batmış demektir.
(…..) Şu kadarını da bil ki, gerçek âşıkları beşer görsen de gönülleri vahdet deryâsına gark olmuştur.
(…..) Kısaca ben, ledün ilminin ve ledün sırrının ancak yüzde birini söyleyebilirim ve bilirim ki gönlü o tarafa, o saadete ve o kaynağa yönelmiş olanlar için, benim bu söylediklerim yeter de artar bile.”
MESNEVÎ’den/ Hazre-i Ken’an Rifâî