Adı,”Sarhoş Ahmed” e çıkmıştı. Köyün bu yağız delikanlısı, âilede içki içen tek kişiydi. Bugün gene yalpa vura vura eve geldi. Sanki acelesi var gibiydi; içeri girdi, avludan geçti ve yıkıla-toparlana merdivenleri çıktı. İspirto şişesini buldu, şişenin mantarını dişleriyle açmaya çalışırken, anası onu gördü ve korkuya kapıldı:
–Oğul,dedi,kurban olsun anacığın…içeceğin kadar içmişsin..yetmez mi?
Sonra, çâresizlik içinde duâya başladı:
—Hey güzel Allahım, sen bilirsin Yârabbi!
Ahmet, sarhoşça tebessüm etti ve kelimeleri gevelercesine konuştu:
—Yok, be ana… Şu zıkkımı içecek kadar düşmedim daha!
Dedi. Sonra, pompalı gazocağını ortalık yere sürükledi; elindeki şişeden ocağın haznesine bir miktar ispirto döküp, kibriti çaktı:
—Seninle biraz işimiz var, diye anasına seslendi.
–Ne işi evlâdım?..Gazocağıyla ne yapacaksın?
Ahmet, haznedeki ispirtonun yanıp bitmesini beklerken cevap verdi:
—Şimdi görürsün!
Anası ise hâlâ aynı yerdeydi:
—Hak’dan revâ mıdır oğlum? Daha dün ne dedi Hoca Efendi, duymadın mı?
Sarhoş Ahmed, gazocağını pompalarken sordu:
—Ne dedi?
—İçki içenler yanacaklar demedi mi?
—Dedi.
—E,öyleyse bu ne seninki?
Ahmed, gazocağını kıvâmına getirmişti. Bu sefer köşeden kebap şişlerini alıp, üç tânesini ocağın üzerine yerleştirdi; kendisinden emîn bir ses tonuyla:
—Yâni, içmeyenler yanmayacak öyle mi?
Dedi.
Kadın da kendinden emîndi:
—Yanmayacak elbet!
—İyi ya… Göreceğiz anam!
Kebap şişleri kızarmaya başlamıştı. Anası, olup biten tuhaflıkları oğlunun sarhoşluğuna veriyor, bir yandan da şu veyâ bu şekilde yangın çıkartacağından korkuyordu.
Ahmet, şişleri çevirirken, sordu:
—Sen sarhoş musun ana?
Kadın, başını iki yana salladı:
—Tövbe tövbe Yârabbi… Estağfurullah oğlum, o nasıl lâf?
—Yâni, değilsin…
—Değilim elbet!
Sarhoş Ahmed, şişlerden birini aldı ve çömeldiği yerden kalkıp, anasına uzattı:
—Yala öyleyse şunu!
Kadın, dehşete kapılıp geriledi; ağzını eliyle sımsıkı kapatmıştı:
—Allah aşkına yapma oğul, acı anana… Kulun kölen olayım Ahmed’im!
Ahmed ısrarını sürdürdü:
—Korkma anam… mâdem içenler yanacak, ne diye korkarsın? Hele gel!
Evdeki gürültüye, kadının ablası koşup geldi:
—Hayırdır, ne oluyor?
Deyip, odaya girdi.
Ahmed, ağzında gittikçe büyüyen diliyle olanları anlattı. Teyzesi, burnundan soluyordu; bir kızkardeşine, bir Ahmed’e baktı… Sonra:
—Çekil! Geri dur!
Diye çıkışıp, gazocağının üzerinden iyice kızarmış şişlerden birini sağ eliyle tuttu;
Kıble’ye döndü:
—Bismillâh!
Dedi ve üst üste üç kere, yanık et kokusu odaya yayıldı. Sonra, iki elini beline dayamış hâlde, Ahmed’e döndü:
—Eee, dedi, ne var bunda?
Sarhoş Ahmed, dili dolanarak, işâret parmağını salladı:
—Anam, dünyâyla sarhoş… Sense ayıksın… Ver elini öpem!
Dedi.
O günden sonra da hiç kimse Ahmed’i içkili görmedi.