Dilâver CEBECİ
(Gelin bizim mâvi denizlerimiz… Hürriyet türküleri dinleyerek büyüyen çocuklar ve Deliormanlı Pehlivanlar aşkına gelin… Ötüken ormanında yeni çiçekler büyüsün, Tanrıdağında kopuzlar çalınsın yeniden.
Bir gelin gelsin, Semerkant’tan Ankara’ya… Gözleri yaşlı olmasın. Gelin, bizim kalem gibi minârelerimiz. İpek Yolu’ndaki arsız otların inadına, yeniden canlansın kervansaraylar. Biz günde beş kere Tanrı’nın huzûrunda uzak kıyıları söylüyoruz. Atlas yelkenli gemilerle gelin, gelin ey mâvi denizlerimiz!..)
Üstteki satırlar, kadîm dostum; gönül adamı, büyük şâir Dilâver CEBECİ’ye âittir. Ne ki, bundan böyle O’nun bu ve benzeri aşk dolu mısrâlarını buruk duygularla kitaplarından okuyabileceğiz.
Çünkü, Müslüman – Türk’ün her güzelliğine bir Mecnun gibi hayran ve “kara sevdâlı” olan ve kabına sığmayan bu adam,29 Mayıs 2008 günü akşam saatlerinde hayâta gözlerini yumup, emâneti Sâhibine teslim etti; kendi deyişiyle “uçmağa vardı. “Allah,rahmet eylesin… Böylece, “İkinci batın Evliyâ Çelebi” de Hakk’a yürüdü, diyebiliriz.
Çünkü, uzun yıllar berâber olduğumuz dönemde, “Seyyâh-ı Fakîr Evliyâ Çelebi” imzâsıyla ve o üslûpla yazdığı mizahî yazıları, tadına doyum olmayan güzellikte, birer zekâ ve edebiyat şâheseridir.
Hiç olmayacak bir sözden ve ummadığınız bir noktadan nükteler îcâd eden bu müthiş insanın, İstanbul Fethi’nin yıldönümünde bir kalp krizi sonucu vefât edişi bile Allah’ın O’na bir “tebessümü” olabilir.
Kendisini tanıyan dostları, bu sözlerimin mübâlâğa olmadığında hem-fikirdir. O’nunla aynı gazetelerde yazılar yazdık, berâber Çaylak Mizah Dergisi’ni çıkardık. Yıllarca berâber ağlayıp, berâber güldük. Hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki!
Lâkin, kabaran duygularım ve her biri binlerce köşeden fırlayıp önüme atılıveren hâtıralar tûfânı; onlardan söz etmeme fırsat vermeyecek yoğunlukta… Gözyaşlarım, kendi çâresizliğimden ve vefâsızlığımdan dolayı böyle beynimi ve parmaklarımı prangaya vuran bir kelepçe hâlinde!
Dilâver Cebeci, vatan millet aşkıyla yanan bir gönül taşımasaydı; “Baş koymuşum Türkiye’min yoluna” diye başlayan türkünün sözlerini yazamazdı. Belli bir milliyetçi kitlenin dışında o şiirin Dilâver’e âit olduğunu kim biliyor ki? (Sevdâlıyım, yangın yeri bu sînem) diyen bu “Koca Türkmen”in sînesi gerçekten yangın yeriydi.
Kaç kişi tanıyor? Ayak takımından olsaydı; Müslüman-Türk’ün mukaddeslerine küfreden, devlet-millet-bayrak düşmanı bir ideolojinin insanı olsaydı; kalemini ve beynini iktidar sâhiplerinin emrine vermiş bir satılmış olsaydı, sağlığında heykelini dikerler, arkasından “hatırla sevgili” diye film çevirirlerdi.
Ama O; (Tanrı, kişioğluna şu acunu yer kıldı Kişi oğlu üstüne Türk soyunu er kıldı) Diyen bir Bozkurt’tu. Bayağı, sahte, düzmece kahramanlıklarda gözü yoktu. Dilâver Cebeci’nin “kestiği tırnağı olamayacak” bir sürü serseri adına medyada ağıtlar yakılıp, yalandan ibâret övgüler düzülüyor. Bu da bizim kaderimiz mi acabâ? Belki de öyle!
Bakın, “And” isimli şiirinde ne diyor:
(Buyruk geldi Alparslan’dan, Saltuk’dan;
Devlet için verilecek can olsun.
Uğraş içre kaderimiz aynıdır:
Bir yiğide saldıracak on olsun.
Bir gün gelir bayraklara renk verir,
Mor damardan şorlayacak kan olsun.
Kısrak ölüp kırılsa da pusatlar,
Savrulan palaya kalkan ten olsun.
Yer tanık, gök tanık, Allâhuekber.
Uğurumuz bir kutluca gün olsun.
İster Göktürk, Uygur, ister Hun olsun,
İster sultan olsun, ister han olsun,
Bizi yüce dileğe
Götürecek yön olsun.)
KISACA DİLAVER CEBECİ
Dilaver Cebeci, 1943’te Gümüşhane’ye bağlı Kelkit ilçesinin Dayısı köyünde doğdu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olan Cebeci, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası yaptı. Cebeci, öğretim üyesi olarak görev yaptığı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden emekli oldu.
İlk şiiri 1965 yılında Defne dergisinde çıkan Cebeci’nin şiir, hikaye ve mizah yazıları; Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Güney Su, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Ayrıntılı Haber, Türkiye dergi ve gazetelerinde yayınlandı. Cebeci’nin ”Hun Aşkı” (1972), ”Şafağa Çekilenler” (1984), ”Ve Sığınırım içime” (1992) adlı şiir kitapları, kendi sesiyle şiirlerini okuduğu ”Kandahar Dağlarında Sabah Namazı” adlı bir kaseti ile çeşitli kitapları bulunuyor. Ayla Cebeci ile evli olan Dilaver Cebeci, karikatürist Çağrı Cebeci’nin de babasıydı.
DÖRTLÜK
-Sevgili Evdeşime-
Şu sonsuz mâvilikten dünyâmıza can yağar.
Dört mevsim üstümüze, bulut ağar, dal ağar.
Şükürler olsun Tanrım, şimdi avuçlarımda:
Sarı çiçekler açar, beyaz yıldızlar doğar.
-Dilâver CEBECİ-
(Hun Aşkı’ndan)