İnsanımızı yıllar yılı boş bıraktık; ona bir gâye, bir hedef göstermedik.
Zamanımızı böylece boşa harcadık ve -meselâ- trafik kazâları inanılmaz sayıda can almaya başlayınca, “trafik canavarı” dediğimiz bir hayâle bütün suçu yükledik.
Bilmedik ve hâlâ da bilmiyoruz ki canavar, o bizim boş bıraktığımız gâyesiz, hedefsiz yâni nefsinin esîri olan insanımızdan başkası değildir.
Yollarda can alan, katliam ve âdeta doğum kontrolü yapan canavar, canavarlaştırdığımız insanımızdan başkası değildir.
Trafik canavarı, hâyalle avunan bizlerin uydurması…
Diğeri ise kaskatı gerçektir. Kaanunlar çıkarıp trafik canavarını yok etmeye çalışmak da bir nevi cinnet!
Keşke Trafik Kanunları çıkarmanın yanı sıra, insanlarımızın kendileriyle barışıp-bilişmesini sağlayacak bir terbiye sistemini, böyle bir din ve ahlâk anlayışını yürürlüğe koyabilseydik.
Şekilde ve kabukta kalmış bugünkü din anlayışının, trafikten tutun da devleti soymaya kadar hiçbir müşkülü halletmediğini ve aslâ halledemeyeceğini ne zaman anlarsak, işte o zaman hayâli canavarla hakîki canavarları da fark edecek ve kurtuluşa doğru ümit besleyeceğiz.