Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayâletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünyâ bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyâsı.
Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Ne güzel târif; “Gerici: bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeğe çalışan (kimse)” (Meydan-Lrousse). Târifin tek kusûru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir hal’den muhteşem bir mâzîye kanatlanmak gericilikse, her nâmuslu insan gericidir.
IV. Murad’a, Süleyman devrine dön!
Diye haykıran Koçi Bey, Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakîkatin ışığında yazar kilise ve krallık. Dostoyevski mâzîye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici!
Gerici, ilerici… Düşünce hürriyeti bu mülevves (pis, kirli) kelimelerin esâretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce nâmusu.
ARGO
Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, târihten kaçanların… Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil, şuursuzluğun. Biri günahları gizleyen peçe, öteki irfânı boğan kement. Argo, yaralı bir vicdânın sesi; uydurma dil, hâfızasını kaybeden bir neslin.
Argo, her ülkenin, uydurma dil, ülkesizlerin.
BİZİM KAPİTOL’ÜMÜZ YOK
Fransız akademisi hantal, tutucu, şekilperest. Ama dünü yarına bağlıyor, millî şuurun bir parçası. Hazîneyi ejderler bekler, Kapitol’ü kazlar. Akademi, Fransa’nın Kapitol’ü, kırk kazlı bir Kapitol.
Fransız dilini, barbarların istîlâsından o kazlar koruyor, Diderot’ya göre.
Bizim Kapitol’ümüz yok ama kazlarımız var.
Bu sevimli mahlûklar mâbedin bekçisi değil, kirleticisi.
Târih, eserlerini iki defâ oynarmış: Önce trajedi, sonra komedi olarak. Roma’nın kazları heybetli bir trajedinin kahramanıydılar, bizimkiler tatsız bir komedyanın aktörleri.
(*) Cemil MERİÇ / BU ÜLKE (Kitabın yayın târihi:1974)