”Hayır” demeyin, her evde bir dram yaşanıyor.
Ama büyük ama küçük, evlerde dram var. Kiminin oğlu yatalak, kiminin kızı kayıp. Bâzı evler iş derdinde, tencereler kaynamıyor veya iki kardeş birbirine düşmüş, ana baba kalakalmış, kimseye bir şey diyemiyorlar. Dram her evde başköşede.
Afyon’lu bir memur tanırım, emekli. Hayatını oğluna adadı. Yemeyip yedirdi, okuttu. Oğul şimdi ünlü bir şirketin müdürü. Baba telefonda ağlıyordu, ben ne diyeceğimi bilemiyordum.
“Gürbüz, oğlumuzun yüzünü göremiyoruz. Oysa annesi çok hasta, beş senedir dışarı çıkamıyoruz, eve çakılıp kaldık. Birkaç hafta önceydi, telefon açtım. Bak evlât dedim. Yılda bir kere uğra, evi biliyorsun, içeri girme, kapıyı arala, başını uzat ve “Ne haber anne, nasılsın?” deyiver.
Sonra kapıyı kapat git. Ama yapmıyor, kadın perişan, ben bin beterim.” Evet ya, herkes dışardan hoş görünür. Aslında her evde bir dram yaşanıyor.
Liseyi bitiremeyenler, üniversiteyi kazanamayanlar.
Parasını kaptıranlar, izleri sarpa saranlar…
İlâç arayanlar, arabasını çaldıranlar…
Torunu uyuşturucuya, kumara alışanlar…
Banka kartlarına çarpılıp eyvahlananlar…
Yananlar, kahrolanlar…
Evet, evet, her evde bir dram var.
Yaşı 70 idi, hastaydı, evinde yatıyordu. Ziyâretine gittim. Son saatlerini yaşıyordu, gözleri yaş içinde fısıldadı: “Dostum, şu kızı evlendiremedim. Zavallı yavrum neredeyse kırkına basacak.” Ertesi gün vefâtını öğrendim, yitip gittim. Dram herkesin ve her kapının önünde.
Bizde hükûmetler de tıpkı dram yüklü evlere benziyor. Kaybettirilen fırsatlar, teşekkürsüz yorgunluklar, somurtuk başkanlar, hizmetlere engel mevzuat, frenlemeler, itelemeler…
Ne demişti Adnan Menderes darağacına giderken? ”Bu ülkeyi sevmek kolay değildir, ama bu ülkenin sevenleri hep olacaktır.”
Tamam, her milletin kendine göre yokuşları mevcut.
Ama bizde niye bu kadar fazla?
Niye, niye?
GÜRBÜZ AZAK 23.10.07