Hz. Mevlânâ; “Âlemde herkes nefsî nefsî der, ben ise bir hiçim, bir hiçim”diyor? Benliğini sürekli olarak besleyen günümüz insanına bu hakîkat nasıl anlatılabilir? Nedir hiçlik?
Mevlânâ’nın hiçlik felsefesi bütün sûfîlerde de vardır. Ben yokum diyereksûfîler var olurlar. Modern insan ise ben varım dediği için aslında yok. Olmaktır esas olan. Ancak modern insana “Ne kadar sahip olursan o kadar var olursun.” telkini yapılmaktadır. Aslında yanlıştır. Modern insana varoluş dersleri vermek lâzım. Varoluşun yok oluştan geçtiğini söylemek lazım. Kişinin yokum dedikçe varolacağını vurgulamak gerekir. Bu önemli bir sırdır. Mevlânâ’da da aynısı var. “Hîçî” der o. Yâni “Ben yokum.”
Mevlânâ’nın ve Mevlevîliğin gelecek nesillere aktarılmasında bugün nasılbir yol izlenilmeli?
Mevlânâ’nın kendisi zâten evrensel ve insanî noktayı yakaladığından vediğer dillere tercüme edildiğinden dolayı bütün dillerde aktif olarak çalışmaktadır. Bu mânâda herhangi bir yardımcıya ihtiyacı yoktur, Mevlânâ’nın yardımcısı Hak’tır, çalışmaktadır. Biz ne yapabiliriz?Müslümanların öncelikle Mevlânâ ile barışmaları gerekiyor. Mevlânâ hakkında söz söyleyenler Mevlânâ’nın irfân mektebinde eğitilsinler. Ondan sonra Mevlânâ ’yı anlayıp Mevlânâ ’yı aktarabilsinler. Günümüzde Mevlânâ adı altında bir hayli manipülasyonlar yapılmaktadır. Mevlânâ’yı tanımayan hatta kendi özel sohbetinde Mevlânâ’ya küfreden insanların televizyonlarda arz-ı endâm ettiklerinde Mevlânâ adını kullanmaları, bana çok büyük bir ikiyüzlülük olarak geliyor. Mevlânâ’nın yolu herkese açıktır, ümitsizlik dergâhı değildir ama inat etmesinler, insaf etsinler. Mevlânâ’nın yüksek irfânını öğrenmeye dâvet ediyorum. Çünkü Mevlânâ büyük bir ummândır. Bugünün modern insanına, ülkemiz insanına çok büyük ışık tutacağı kanaatindeyim.
Son olarak, bu noktada size başımdan geçen bir hâdiseyi aktarayım: Yıllar evvel bir İran seyahatinde, bindiğim bir otobüste, iki gencin birbiriyle kavgaya tutuşmuş olduklarını görmüştüm; önce laf dalaşı, daha sonra ilerledi ilerledi, iş neredeyse yumruklaşmaya varacaktı ki, emekli öğretmen olduğunu zannettiğim 55 yaşlarında bir amcanın koltuğundan kalkarak Mevlânâ ’nın “Biz birleştirmeye geldik, kavga etmeye, ayırmaya, parçalamaya gelmedik.” meâlindeki sözlerini hatırlatarak “Kardeşler, ne yapıyorsunuz?” demek sûretiyle o kavgayı yatıştırdığını ve sükûnun, sulhun hâkim olduğunu gördüğümde içimde derin derin düşüncelere dalmıştım. Bir geçmiş ârif, hâlâ nasıl toplumdaki huzurun sağlanmasında kullanılabiliyor. Bizim Milli Eğitim bakanlarımızın, Milli Eğitim Projesi yapanların, bütün eğitim felsefemize şekil verenlerin kulakları çınlasın. Yûnusların Mevlânâların öğretisi, ilkokuldan itibâren toplumumuza öğretilmediği sürece, ne okullarda ne de okul dışında huzur biraz zor bulunacak gibi.
(Anadolu’nun Ruhu, Mahmut Erol Kılıç)