Şiir, bir bahanedir… Hasretten, aşktan bahane!
Uyku, gündüzden, akşamdan bir bahane!
Arı için petek, mumdan bir bahane;
Anılmak, anmak için şamdan ve Ay akşamdan bir bahane!
Bahaneler birer bahane..aşka bahâ,ne?
Koyun için darağacı mezbahâne! Hâneler de bahane, amma
bir hâne var ki şahâne!
İşte sana gönül, dilhâne!
Kâşâne mi kâşâne,
Lâkin
Virâne gerek, virâne!
Gönüle bir şamdan koyup akşamdan, uyandırmışlar, pervâneyi yandırmışlar.
Aslında, bahaneye bahane aramışlar. Arıya mumdan bir hâne yapmışlar, adını petek diye anmışlar. İnsanlar, petek denince, bu mumdan kafesi sanmışlar. Hâlbuki aldanmışlar.
Çünkü, nefs hayvanının kurban edildiği mezbahadır gönül peteği… O,ona bahanedir ve dilhânedir,kâşânedir;şahânedir
Bal, orada bal olur ve o tahtta Şah oturur; o yüzden şahânedir. Yoksa, kuru tahtadan bir taht, Şah’a nedir?
İşte böyle bir tahtı düzen de sen, harfleri – heceleri dizen de sen! Bu durumda şiir desen; motif motif, desen desen, senden sana terennümdür.
Bilmem, bilmem ki kendi yazdığın şiirleri kendin okumaktan ne zevk alırsın? Acaba her an güzelleşen bir Sultân’ın, ayna karşısındaki zevki midir bu?