Pâdişâhın biri, fakîrin birine kızdı; onu huzûrundan kovdu. Benim ülkemde, dedi, bir an bile durmana iznim yok!
Eli boş derviş, pâdişâhın huzûrundan çıkıp, kabristana gitti, rahatça oturdu.
Bunu duyan pâdişah,”A perişan adam, emretmedim mi ki; ülkemden çık!.. Ne diye inâd ediyorsun? Kanını dökmemi mi istiyorsun?” Diye haber yolladı.
Derviş, şöyle cevap verdi:
—Bu emri kabûl ettim; senin ülkenden de çıktım. Zor bir yol olan âhiret yolunun, kıyâmetin ilk konağı mezarlık değil mi? Mahşerin ilk konağı orası değil mi? Şu halde burası senin ülken değil, burası, öbür dünyâya âit bir yer.
Kadın, doğum hâline geldi mi, halk onun durumunu anlatırken der ki:”Bu kadın iki dünyâ arasında; bir ayağı bu dünyâda, öbür ayağı öte dünyâda.”
Ey bîhaber, sen de dünyâda bulundukça hep iki soluk arasındasın. Bu soluk çıktı da bir daha nefes alamadın mı, dünyâda ne adın kalır, ne sanın.
Rahat ol, bağırma, feryâd etme… Uçan kuş, bir daha tuzağa dönmez. Beden, can kuşuna bir tuzakken, ne diye bu tuzakta eğlenip kalmalı?