(Şu muhakkak ki cihanda,
her fert, şu veyâ bu cihetten hemen her gün bir insanlık imtihanına tâbî olmakta… fakat herkesin sorguya çekiliş şekli o kadar birbirinden başka, birbirinden ayrı ve uzak ki, bu büyük vicdan imtihanının, çoğumuz farkında bile olmuyoruz.)(69.s.)
(Ne kadar parlak bir yıldız da olsak, güneşi kıskanmakla güneş olabilir miyiz? İyisi mi kıskanmaktan vazgeçelim.)(76.s.)
(İhtiraslarını, zaaflarını, isyanlarını öldürememiş kimse aşkı ne bilir?)(79.s.)
(…mûsıkî, insanın kendini aldatmaya uğraşamayacağı ulvî anlardan bir andır.)(105.s.)
(Hür, o kimseye derler ki nefsinden âzâd olmuş; kendi varlığını bulmuştur…)(127.s.)
(Söz nûrânî bile olsa vefâsızdır, fânîdir; sen onu terk etmesen bile o seni tez bırakır. Nûrânîlikten de geç, nûr ol…tâ ki ne terk eden ve ne terk edilen kalsın…)(128.s.)
(Aşk âlemine, menfaat, riyâ ve yalan sığmaz. Orada ikiliğe yer yoktur.)(149.s.)
(Bu cesedin içinde insan nâmını taşıyan yalnız, görücü, bilici, idrâk edici gözdür; ötesi et, deri ve kemik. O göze sâhip olmadıktan sonra, yaprak, ağaç veyâ insan müsâvî.)(172.s.)
(Ağacın kıvam bulması meyveyi haber vericidir; rûhun kıvam bulması da hakîkati haber vericidir.
Şu halde, rûhu hakîkatle kıvam bulmuş kimselerdir ki devran onlara ölümsüz bir hayat bahşediyor.
Yaşayan, devâm eden onlar… ölseler de ölmeyen gene onlar!)(183.s.)
(Sâmiha AYVERDİ’nin Fikir ve Gönül Dünyâsından Seçmeler)-İsmet Kültür, San’at ve Eğitim Vakfı Yayınları:4 – ANKARA, Mart 2009