NOT: Bu makale, Akşam Gazetesi’nden ve tam da yazının sınırlarından kesilmiş…
Herhangi bir târih olmadığından, makalenin öteki yüzündeki bâzı ilânlara baktım ve iki adet resmî İhâle ilânında târih buldum.
Bunlardan birisinde, (12.200 lira muhammen bedelli, dıştan çemberli 100 adet varil alımına âit Eksiltme’nin 18.12.1943 Cumartesi günü yapılacağı… )
Diğerinde ise, (İstanbul Sıhhî Müesseseler Müdürlüğü’nün açtığı ihâle ile Bakırköy Emrâzı ve Akliye Hastahanesine 75 kalem ilâç ve sıhhî malzeme alınacağı ve eksiltme gününün de 22.12.1943 Çarşamba) olduğu, tarafımdan tesbit edilmiştir. Demek ki makalenin yayınlandığı târih, olsa olsa 1943 yılı Aralık ayının başlarıdır.(R.T.U.)

Hayâtımızdan birçok sîmâlar, tipler uzaklaşıp gidiyor. Bunların arasında “meddah” dediğimiz sanatkâr adamlar da var. Bugünkü nesil içinde, hayâtında hiç meddah dinlememiş ve muhakkak ki bundan sonra da dinleyemeyecek olanlar pek çoktur.
Zîra bu güzel sanat, henüz hayatta bulunan bir iki son üstadından sonra artık mâziye karışmak üzeredir.
“Meddah” hakikaten artist insandı. Çünkü o tek başına, yüzünün mimikleri, sesinin tonu, hayâlinin genişliği, yaptığı taklidin kuvveti, anlattığı sahnelere hâkimiyeti ile bütün bir kütleye zevkli dakikalar geçirtirdi. Yâni şöyle böyle bir tiyatro kumpanyasının piyesi, dekoru ve bütün kadrosu ile yaptığı işi, o tek başına, omuzundaki mendili, elindeki sopası ile becerir.
Taklid bakımından ise meddah pek dikkate değer bir adamdır. Unutmamalı ki meddahların pîrlerinden olan Ebû Rebûbe öyle bir eşek anırma taklidi yaparmış ki, onu işiten “hasta, yaşlı, yorgun, canından bezgin” eşekler bile hemen mukabele edip anırmağa başlarlarmış. Hattâ içlerinde, hakîkî eşeklerin anırmasını duydukları hâlde ona aldırmazlar da Ebû Rebûbe’yi tâkîp ederlermiş.
Artık ölmek üzere olan “Şark meddahlığı”, tamâmıyla son neslini yaşıyor. Ne yazık ki bu en son yâdigâr da, orta oyununda olduğu gibi, kendi bildiklerini de alıp berâber götürerek gidiyorlar.
Bu bakımdan Ahmet Râsim, büyük yardım ve himmette bulunmuş, bâzı Türk temâşa üstadları ile konuşmuş, onlardan dinlediklerini, hattâ oyunlarını not etmişti.
“Son kalan meddahlar” denilince, aklıma isimleri, resimleri, hayatları Türk temâşâ târihine geçmiş iki kişi geldi. Bunlardan biri meşhur meddah İsmet Efendizâde meddah Kadri, öteki 40 seneden beri Türk temâşâsına hizmet eden Meddah Tahsin!.. Birincisinin adresini bilmiyorum. Öğrenince kendisi ile görüşeceğim.
Hakîkî bir hâtıra küpü ve sahasında hakîkî bir sanatkâr olan Meddah Tahsin’e gelince… Onunla Bayezid’deki kafesli evinde uzun uzun konuştuk. Tahsin’in anlattıkları bir küçük makale değil, elli senelik bütün bir devri gösteren büyük bir eser olabilir. Fakat bunların içinde bir seçme yaparak, konuştuklarımızı yazıyorum.
Kocaman Sakalı ile Zenne’ye Çıkan Artist
“-Şimdi, 319(1) yılında Hamdi ile Göksu’da oynadığımız oyunları hatırlıyorum. 319 Göksu! Ne uzak mâzi… Orada “Tahtürrevan” adında meşhur bir yer, bir mesire vardı. Kayıkla gidilirdi. Tamamiyle içeri Göksu’da…
Giderdiniz, giderdiniz de nihâyet bir değirmen gelirdi. İşte oranın “Üçkardeşler” gazinosu meşhurdu. Sâhibi de Dragon Mehmed Ağa. Bu ismin, İstanbul’un eğlence ve temâşâ târihinde yeri mühimdir.
Çünkü Dragon Mehmed, Göksu’nun bütün bediî eğlencelerini, Orta Oyunlarını ve sâireyi tertip eden, bulan adamdır. Burada oynardık. Ben evvelâ orta oyunu ile sanata girmiştim. Aramızda kimler yoktu?.. Küçük İsmâil, Zenne Döşemeci İsmâil, Zennebaşı Tesbihçi Ahmed Efendi.
Bilhassa bu zat, pek dikkate değer bir sîmâ idi. Büyük ve heybetli bir sakalı vardı. Kendisi hacı idi. Kocaman sakalını yaşmağının içine koyar, elinde yelpâzesi, sesi ince ve tatlı. Öyle bir kırıtırdı ki, hakîkî bayanları bile gölgede bırakır. İşte akılları baştan alan Zenne, o idi.
Sonra Mezarcı Arap Ahmed Ağa da mühimdi. Üsküdar’da bülbülderesi mezarcısı idi. O da zenneye, fakat Arap Halayığa çıkardı.
Çubuklu Çayırı’nda da çok oynardık. Oradaki yerimizde kafesli localar vardı. Fakat localarda iskemlelerde oturulmazdı… Evlerden yatak şilteleri getirilir, bunların üzerine oturulur, uzanılır, oyunlar işte böyle en rahat bir vaziyette seyredilirdi.”
(1)Eski takvime göre 1319 yılı demek istiyor.