Perşembe, Kasım 14, 2024

Önce Türk Olun!

1915 olaylarının ardından, “Türkiye’nin doğusundaki pek çok ilde nüfus çoğunluğu Ermeniler’dedir; bu durumun yerinde tesbiti ve oraların bize verilmesi” diye özetleyebileceğimiz bir iddia ile “plebisit’ talebinde bulunan Ermeni çığırtkanlığı üzerine, Avrupa ülkelerinin delegeleri yurdumuzda yer yer dolaşıyorlardı. Bu heyetin içinde devletimizi temsil eden delegasyon da vardı. Târihçi Ahmet Refik Beğ’in anlattığına göre bu ekip Erzurum’un bir köyüne geldiğinde, ihtiyar bir köylü, yol kenarındaki kabristanın duvarına yaslanmış hâlde, onlara hoş geldiniz der ve yabancıların buralarda ne aradığını sorar.

Türk heyeti:

“—Baba, der… Buralar Ermenilere âitmiş, o yüzden araştırmaya geldiler.”

İhtiyar:

“–Beğim, bu toprakların kime âit olduğunu anlamak için bunca zahmete ne gerek var; mezarlıklara baksınlar… Eğer buralarda Ermeni Mezarlığı varsa, onlarındır. İşte bizim kabristan!”

Cevâbını verir. Ve bu cevap, Türk tezinin en güçlü belgesi hâline gelir, çünkü o âna kadar hiç kimsenin aklına böyle keskin bir bakış açısı gelmemiştir.

Yabancı delegasyon, def olup gider.

*

30 Kasım 2018 târihli medyada, fotoğraflar ve acınıp üzülmelerle peş peşe şu iki haber yer aldı:

“Görenin İçi Acıyor” başlığı ile verilen ilk haberde, Bodrum’da yaşanan sel ve su baskınları sonucu çok eski dönemlere âit bir mezar bulunduğu… Hemen yetkililere haber verildiği ve çok değerli bu târihî eserin derhal korumaya alındığı anlatılıyordu.

Gelelim diğer habere:

(Bursa’nın İznik ilçesinde 2 bin 200 yıl öncesine ait kral mezarı mezbeleliğe döndü. Nakil sırasında düşerek kırılan lahdin üzerine sprey boyalarla yazılar yazıldı.

İznik ilçesindeki M.Ö. Helenistlik dönemde Bithynia Kralı İkinci Prusias’a (M.Ö. 185-149) ait olduğu tahmin edilen mezarın son durumu görenleri üzüyor. 

İçerisinde mezar olmayan lahdin sprey boya ile boyanması ve içerisinde oluşan pislik görenlerin tepkisini çekiyor. Emekli müze müdürü Taylan Sevil, “Halk arasında Berber kaya olarak bilinen lahit kalıntıları Helenistik dönemden İznik’te bulunan tek eserdir. M.Ö. yıllardaki yapılan bu lahit Bithynia Kralı İkinci Prusias’a ait olduğu tahmin edilmektedir. Uzak bir yerde kaba yontusu yapılarak İznik merkezine getirilirken burada muhtemelen kaydırılıp, düştükten sonra çatlamış…” 

“…Uzunluğu 5.5 metre, genişliği 4 metre civarında. Üzerindeki kapak alınlığında kalkan kabartması var. Kenarlarda sütün kabartmaları var. Yerine konduğunda definden önce son şekli verilir. Burada kitabe olmadığı için tahmin yürütmekteyiz. Tarih ve arkeoloji biliminden yoksun kişiler bunun öneminin farkında değiller” , diye konuştu.)

*

“Târih ve arkeoloji biliminden yoksun kişilerin” davranışını hiçbir şekilde tasvip edemeyiz, etmiyoruz. Aydın olan da, avam da her şeyden önce Türk olduğunu bilmeli!

Arkeologların emeklerine, bulup ortaya çıkardıkları târihî eserlere de söyleyecek sözümüz olamaz. Fakat yeryüzünün bir mezarlık olduğu inkâr edilebilir mi? Elimizde kalan vatan, kadim bir coğrafyadan ibârettir ve kazdığınız her yerden eskilere âit medeniyetin izlerinin çıkması tabiîdir. Ancak…

Siz, bizden başka dünyanın hangi ülkesinde vatan coğrafyasını şuursuz bir köstebek gibi kazıp, buralarda daha önce yaşamış kavimlerin kalıntılarını allaya pullaya ortaya çıkaran… Ve onları dokunulmazlık zırhına bürüyen hangi yabancı devlete ve onun arkeoloğuna rastladınız? Üç kıt’ada altı yüz yıl hükümran olmuş, dünyanın bir numaralı imparatorluğu Osmanlı’ya âit hangi eser Batı’da böyle muâmele gördü, görüyor?

Türkiye’de yağmalanan, yok edilen;  âdeta düşmanca restore edilen ve neredeyse yüz yıldır hayatta kalabilmiş kısır sayıdaki ecdat mirası, sizi – bizi neden hiç ilgilendirmez?

Hangi meslekten olursak olalım, “dünyâ vatandaşı” olmamak… Bu vatanın ve bu milletin evlâdı olmak şuuru, birinci mesleğimiz olmalı değil midir?

Dünkü Erzurumlu köylü kadar irfanımızın olmasını bu günkü “hayta”lardan beklemiyoruz. Fakat hiç düşünmüyoruz ki toprak altından çıkarıp “mal bulmuş mağribî gibi” övündüğümüz batık kavimlerin kalıntıları, bu şuursuzlukla yarın başımıza başka sıkıntılar çıkaracaktır.

Bu vatanın tapusu bugün bize âittir ve o tapu senedi de bize âit yer üstü ve yer altındaki eserlerdir. “Önce vatan” zihniyetinin yalnızca Mehmetçiğe âit olmadığı bilinmedikçe ve kendimizi dünkü gibi birer “Müslüman-Türk” hissetmedikçe vatanın tapu senetlerine sâhip çıkamayacağımız, bilinmelidir.

Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!