Emir Sultan adıyla bilinen Mehmed Şemseddin Efendi, meşhur Türk bilginlerinden biriydi. Târih kitaplarının yazdığına göre, Sultan Yıldırım Bayezid’in kızlarından Hundi Hâtun’a gönlünü kaptırmıştı.
Fakat aşkını Hükümdara arz etmeye cesâret österememiş, sevdiği kızı babasından isteyememişti. Sonunda devrin Veziriâzamı Çandarlı Ali Paşa’ya müracaatla derdini dökmüş, paşanın kendisi için aracı olmasını arzu etmişti.
O zamâna kadar pâdişah kızları, Anadolu’nun en asil beğlerine verilirdi. Bu, âdetâ gelenek hâline gelmiş bir uygulamaydı.
Veziriâzam, Mehmed Şemseddin Efendi’nin bu talebini bir küstahlık olarak karşılamış:
“-Siz, soyunuzu neden bilmezsiniz?” Diye bağırmış ve sonra da onunla alay etmişti:
“-Sen, fakir bir dervişsin… Sultan senin neyine?” Demişti.
Bilâhare hâdise Sultan Yıldırım Bayezid’e aksetmişti ama Pâdişah, veziri gibi düşünmüyordu. Ali Paşa’yı huzuruna çağırarak Mehmed Şemseddin gibi Şark’ın en tanınmış ilim adamının kayınpederi olmakla iftihar edeceğini söyledi ve:
“-Lala, dedi. Öyle mütâlâa etme! Biz de asâlete kıymet veririz, ancak ilmin de bir îtibârı ve asâleti vardır. Eğer bu zât, vaktiyle medreseye gireceği yerde orduya girseydi, onu vezir etmekte aslâ tereddüt etmezdin ya… Biz, kerîmemizi Şemseddin’e münasip gördük!“
Yıldırım, kızını Emir Sultan’la evlendirmekle, ilme ve ilim adamlarına verdiği yüksek değeri ispatlamıştı.
Emîr Sultan’ın Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Hatun ile evlenmesi kaynaklarda farklı şekillerde anlatılmaktadır.
Menâkıp kitaplarına göre Hundi Hatun rüyasında gördüğü mânevî işaretler üzerine, Rumeli taraflarında seferde bulunan babasının rızâsını almadan Emîr Sultan ile evlenmiş, dönüşte durumu öğrenen padişah gazaba gelerek kızıyla damadını öldürmek üzere Süleyman Paşa maiyetinde kırk kişilik bir kuvvet göndermiş, ancak Emîr Sultan’ın kerametiyle bunlar birer “kadîd” kesilmiştir.
Bursa’nın Yıldırım semtindeki Kaditler Mezarlığı’nın adının bu olaydan kaynaklandığı rivayet edilmektedir. Bunun üzerine Molla Fenârî Yıldırım’a, öldürülmesini emrettiği zatın peygamber soyundan bir kişi olduğunu, Anadolu’ya şimdiye kadar böyle değerli bir zatın ayak basmadığını, onun kayınpederi olmasının kendisi için büyük bir şeref vesilesi olduğunu, kendisini öldürmek için gönderdiği adamların bir anda kadîde dönüştüğünü belirten, kendisine bir daha tecavüz edilirse bütün şehrin helâk olacağını bildiren bir mektup göndermiştir (metni için bk. Baldırzâde, Ravza-i Evliyâ, vr. 9b-10a; Mehmed Şemseddin, s. 6).
Molla Fenârî’yi Emîr Sultan’ın kerametine şahit göstermek isteyen bu mektubun tarihî bir vesika olma ihtimali zayıf bulunmakla birlikte onunla münasebetlerinin iyi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Öte yandan Mecdî ve Belîğ, padişahın çok sevip saydığı Emîr Sultan’la kızını kendi rızâsıyla evlendirdiğini söylerler ki doğrusu da bu olmalıdır.