Sofrada meyveler, yemeklerden önce gelir. Yemekten sonra Gökçay içilir. Misâfirliğe gidildiği zaman, ev sâhibinin ikrâm ettiği yemeği yememek, ev sâhibini fenâ hâlde gücendirir. İştihanız olmasa bile birkaç lokma yemek lâzımdır.
Yazın, at sütünden yapılan, nefis kımız içerler.
Kımız, fazla tahammür ederse/mayalanırsa/ insanı sarhoş eder. Lezzeti, ekşi ayran gibidir. Ne kadar çok içilse, şişkinlik vermez. Kımız tiryâkileri, kiloluk büyük taslarla içerler. İlkbaharda kımız içmek için, yaylaklara giderler.

Taşkent’te evinde misâfir bulunduğum Şihâbeddin Han, bir ilkbahar günü, beni kımız içmek üzere kendisine âit bir çiftliğe götürdü. Çift atlı, hususi payton arabasına bindik. Kardeşleri de diğer bir arabaya bindiler.
Çiftliğe geldik. Şaşılacak şey, koyun sürüsü yerine at sürüsü var.
İki Otağ kurulmuştu. Otağ, tepesi kubbe şeklinde, etrâfı insan boyunda çubuklardan örülmüş bir çadırdı. İç kısmı ve duvarları halılarla, aynalarla, ipekli kumaşlarla süslenmiş, yerlere minderler ve yastıklar konulmuştu. Otağ, oldukça büyüktü. İçerisi, takriben/yaklaşık olarak yirmi metre kadar genişlikteydi.
Etrafta, sürülerle atlar otluyordu. Sabah akşam, sütlü kısraklar, çobanlar tarafından sağılıyor; insan boyu fıçılara dolduruluyor, hususi tokmaklarla dövülüyor, üç gün vakit vakit dövüldükten sonra tahammür ediyor/mayalanıyor ve kımız yapılıyordu.
On beş yirmi gün kadar kımız kürü yapanlar, mutlak surette sıhhatini kazanır ve ehemmiyetli miktarda kilo alırmış.
Doktorlar, bilhassa hastalara kımız kürü tavsiye ediyorlarmış.
Türkistan’da, kımızdan sonra her sınıf halkın içtiği “Müselles-i Şer’î” vardır. Üçte biri kalıncaya kadar kaynatıldığı için müselles adı verilir. Kuru üzümden yapıldığı ve içerisinde -aşağıda târif edeceğimiz türlü bahârat bulunduğu için- İslâm dîninin haram kıldığı şarap mahiyetinden/özelliğinden çıkarak, şer’î/dîne uygun/ olurmuş.
Bu içki, diğer şaraplardan daha sert olur. Fakat şer’î olduğu için haram içkiler sırasına girmezmiş. Bu sebeple herkes için mubahtır, içilebilir.