Genç kadın, gözlerini ihtiyara dikmiş; öylece dinliyordu.
Bu yaşlı ve derin mânâlı gözlerin sâhibi ihtiyar adamın her bir hareketi, kadına göre çok çok önemliydi:
– Burada yalnız yaşamanın bâzı zorlukları olmalı.. öyle değil mi?
– Yoo.. pek değil. Zorluk ve sıkıntı, yâhut şikâyet hep sevginin noksanlığındandır.
– Buranın nesini seviyorsunuz? Gerçi, herkesin memleketi veyâ vatanı mukaddestir ve sevilmeye lâyıktır. Ancak yaşlı adam, başını kaldırıp, bir an durdu ve kadının sözünü kesti:
– Sana bir sır vereyim.. burası benim memleketim değil!
Kadın afalladı ve:
– Ciddî olamazsınız. dedi:
Adam gülümsedi:
– Çok ciddiyim. Doğduğum yer, buralara çok uzak bir memleket.. Ben, burayı sonradan vatan edindim.
Kadın, tekrar sordu:
– Peki, asıl vatanınızda hiç kimseniz yok mu?
– Asıl vatanım burası kızım.. Yıllar önceydi; işte burada, genç bir kıza rastladım ve onu sevdim. Burası, o sıralarda böyle çorak değildi. Bana hayâtımın en büyük saâdetini tattıran bu topraklara duyduğum minnet, öte dünyâda da sürecek inan!
Genç kadın, kekeledi:
– Neler olduğunu sorabilir miyim?
Önündeki işi, ihtimamla tezgâhın üzerine koyan ihtiyar adam:
– Tabiî.. dedi. Ve kısa, net cümlelerle konuşmasını sürdürdü:
– Karım, evliliğimizin ilk yılında öldü. Ben, onu tanıdığım, onu bulduğum bu toprakları terk edemezdim. Ama, zannetme ki; bir fânî vücûdun peşinden, onun hâtıraları ile yas tutan yarı Mecnûn bir adamım.
Hayır! Hiç de böyle basit değil kızım.
Bana, karımın bedeninde görünen güzelliğin; bir yıla ömürler sığabildiğini öğreten bir yüce öğretici olduğunu anladım. Sevdiğim insanı, çevrenin her bir zerresini de birlikte sevmem gerektiğini öğrendim.
Bir toprak, size bir sevgiliyi tanıma ve sevme şansını tanımışsa; orayı nasıl mukaddes bilmezsiniz? Bütün eşya, taşlar, kumlar.. her şey, ama her şey sevdiğimin bir parçası oldu bir anda. Sakın, zihnen hasta olduğumu.. yalnızlıktan ve yarım kalan aşkımdan dolayı melânkoliye kapıldığımı düşünme!
Çünkü, hiçbir rahatsızlığım ve dengesizliğimin olmadığını ben biliyorum.
Benimki, aynen şuna benzediği için, çoğu insanı yanıltır; bir Allah Dostu, Allah Dostu olabilecek kıvâma bu dünyâda geldiği.. Allah sevgisini bu fânî dünyâda elde ettiği içindir ki her bir mahlûku sever.
Beşeriyet, onun hakkında ne söylerse söylesin, o insan, bu minnetini öbür dünyâda da bilecek bir şuurla yaşamayı sürdürür. İşte ibâdet budur kızım!
İhtiyar, bir müddet sustu. Sonra birden sordu:
– Peki, sen ne arıyorsun buralarda?
Kadın, durdu durdu; artık gözyaşlarını saklamaya gerek görmüyordu.
Bu sırada, az ötedeki son model otomobilin içinde genç bir erkek vardı.
Kadın, arabaya bakıp:
– Kocam.. beni çağırıyor. Dedi.
İhtiyarın tezgâhına, elindeki gül demetini bırakarak aceleyle devâm etti:
– Benimki uzun hikâye.. senin anlattıklarının yanında, hiçbir değeri yok. Ama ricâ etsem; bu çiçekleri mezarlığa bırakır mısın?
Yaşlı adam, bir kadına, bir de güllere baktı. Başını kaldırdığı zaman kadın hızla uzaklaşıyordu. Yerinden kalkmaya çalışırken, mırıldandı:
– Aşk çölünde, Leylâ’ya Mecnûn derlermiş. Ne doğru söz!