Nurlar içinde yatan Atatürk! bize bir hâller oldu ki hiç sorma! Sorma dediğime bakma, zâten;”sorma” sözü de lâfın gelişi… sorduğun için yazıyorum. Fakat nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Biz, iyiyiz ”hamdolsun”!
Senin bize bıraktığın onca mirâsı har vurup harman savurduk. Şu sıralar öyle “demokrat”, öyle ”insancıl” duygular içindeyiz ki; senin adına, senin resmine tahammül edemeyen it sürüsüne vallahi de billâhi de hâlâ tahammül edenlerimiz var.
Şaşırdın değil mi?
Hep şaşırdık.
Seni üzmek, yâhut o meşhur öfkeni galeyâna getirmek istemesem de; bitlerin öldüğünü, fakat sirkelerin baş kaldırdığını da arzetmek zorundayım.
Ne yazık ki, böyle…
Senin, ”Ne mutlu Türküm diyene!” sözün, hem Ankara’nın göbeğindeki PKK’lıları, hem de Kandil’deki PKK’lıları çileden çıkarttı. Üstüne üstlük, İstiklâl Marşımızdan da hazzetmeyen bu ”kılıç artıkları”, iyice kaşınmaya başladı.
Leylâ’lar, Sırrı’lar, Ahmet’ler Fatma’lar maaşlarını tıkır tıkır alıyor. İşler bildiğin-bıraktığın gibi değil Atam; senin zamânında olmayan ”insan hakları(!) var şimdi ve bu haklardan dolayı insan olmayan bir sürü sergerde devletin her imkânından istifâdeyle devlete sövüyor, askerin yoluna mayın, devletin tekerleğine bomba döşüyor. Evet, evet.. aynen böyle!
”Su akar, Türkler bakar” diyen Avrupalının sözüne yalan gölgesi düşmesin diye; bizler de elhamdülillah bu maskaralıkları, bu inanılmaz ”cinnet hâlini” el-hak seyrediyor ve lâfım meclisten dışarı ”trene bakar gibi” bakıyoruz Atam!
Cinnet hâli dedimse, bir kolu mecliste, öteki kolu Cudi veyâ Kandil’de bulunan it sürüsünün hâlini kasdetmiyorum; cinnet veyâ intihar hâlinde bulunan bizleriz; bizi yönettiğini zannedenlerdir. Basîretsiz, dirâyetsiz, cesâretsiz ”iktidarsız iktidarlar”dır; senden sonrakilerdir.
Biz Türkler, pek çok şeyi yanlış anladığımızı yeni fark ettik. İşte bunların başında ”Türk övün, çalış, güven!” sözün geliyor; ”İnsan hakları” geliyor. Devlet, millet, rejim düşmanları insanmış meğer.. senin gazi ve şehitlerini pek insandan sayan yok artık; şehit ve gazilerin hakları neden hiç söz konusu edilmiyor?
İşte bundan dolayı!
Türk’ün adı var, kendisi yok Atam! Hepimiz ”izindeyiz!” Mesâimiz bir türlü başlamak bilmiyor, devamlı izinliyiz. Bizi affet, seni yanlış anladık; sâdece ”övündük”… Ne çalıştık, ne de güvendik; milletçe güvendiğimiz dağlara hep karlar yağdı. Türk’ün ülkesinde ”kapkara kışlar” hükümrân oldu.
Fakat, sana bir de sevinilecek havâdisim var: son zamanlarda ”istihbaratsızlıktan” dolayı kırılıp geçiyorduk ya… artık bir istihbarat bolluğu yaşanacak inşallah! Neden dersen, Amerika başkanı Buş geçen gün eski metresinin üzerine yemin ederek, bizimkilere söz vermiş: “Size istihbarat vereceğiz; hem de kullanılır cinsten olacak!” demiş.
Eh, pes vallâhi.. emînim sizler de cümlemiz gibi sevinmişsinizdir.
İşte Atam, vaziyet böyle böyle.. bendeniz de ”büyüklerimizin” yalancısıyım; Allah şâhidimdir kendi nefsimden uydurmuş değilim. Ne duydumsa onları arzettim.
Sizinle senli-benli bir yazışma yapmış olmamı da lütfen mâzur görün. Çünkü, kendisini Türk sayan bir avuç evlâdınız gıyâbınızda da olsa size çok, ama çok muhtaç durumdayız ve bundan dolayı da resmiyet filân kalmadı.
Sizi tanımayan bir kalabalık, size inanmayan bir topluluk, hattâ sizi hiç sevmeyen BİR GRUP ”etkili ve yetkili zevât”; yıllardır olduğu gibi bugün de çeşitli 10 Kasım törenlerinde kuru nutuklar atacak; güyâ sizi anacak ve zevâhiri kurtarmış sayacaklar. Biz ”bir avuç kalmış” vatan evlâtları..kendi vatanında ”parya” muâmelesi gören Cumhuriyet’in, atalarının, ayyıldızlı bayrağın, Türk Devleti’nin kulu kölesi öz be öz Türk çocukları ise; cümlenize Allah’tan rahmet diliyor; minnetle, şükranla, hürmetle ellerinizden öpüyoruz.