(… Ey nâsih!
Ey fetvâ verircesine insanlara doğru yolu göstermek husûsunda ter döken Dostum… Söyleyenden ziyâde dinleyenlerin de ter döktüklerini unutma!
Senin bu ağır konuşmalarınla etrâfı boğulur hale getirmenden ne ben, ne de diğer yârandan hoşlanan mevcut… korkarım bu politika ile etrâfındaki kalabalığı dağıtıp, “Kaçtılar!” diye onları suçlarken, müsebbip olarak kendini görmek hiç aklına gelmeyecek.
Bir vakitler biz,
uzun boylu dertleşip halleşerek yorulduğumuzda, büyük-küçük hepimiz bir araya gelerek fincan oynardık. Haydi şimdi de öyle yapalım.
Azîz dost! İçinde yaşadığımız şu gökkkubbede, ukbâya olduğu kadar dünyâya da açılan bir kapı mevcut…
Ne olur her iki kapının anahtarını da elinden düşürüp âlemi yalnız ukbâ kapısına doğru arkasından itme!)