Kânunî Sultan Süleyman, bir gün Kâğıthâne civârında dolaşırken, yeşillikler arasında bir su kaynağı görmüştü.
Bu kaynaktan istifâde etmek çârelerini düşünmüş ve bu işi Mimar Sinan’a havâle etmişti.
Mîmar Sinan o bölgeyi dolaşmış, dereleri ölçmüş ve pâdişâha buradan, İstanbul’un su ihtiyâcını karşılamanın mümkün olduğunu söylemişti.
Yalnız büyük bir masraf gerektiriyordu; ya bu iş için halk seferber edilecekti yahut da masraf hazineden ödenecekti.
Padişah, halkın sırtına yük yüklenmesini istemeyip masrafın hazineden karşılanmasını uygun buldu ve ne kadar paraya ihtiyaç olduğunu da hesaplattırdı.
Mîmar Sinan, cevâbını zarif bir nükteyle şöyle arz etti:
“-Hünkârım! Sular İstanbul’a 11 saatlik uzaklıkta bir yerdedir. Akçe keselerini uç uca dizerek sarf ederseniz, bu büyük hayrât, size müyesser olur.’’ Dedi.
Pâdişah, bu projenin gerçekleşmesi için masraftan çekinmiyordu. Suyun buraya ulaşması için teknik olarak herhangi engelin olup olmadığını da sordu, hiçbir sıkıntı olmayacağı cevâbını da alınca, Sinan’a benzer bir nükteyle karşılık verdi:
“-Akçe keselerini teker teker değil, çifter çifter dizeceğim.’’
Ve Mîmar Sinan işbaşı yaptı. Dokuz yıl çalıştı; Sultan Süleyman’ın yaptırttığı bendlerle şehirdeki kırk çeşmeye su akıttı.
Ulu ecdâdımız, nur içinde yatsın!