Avrupa’da, Ortaçağ’ın ilk dönemlerinde erkeklerin kadınlarını dövmeleri çok yaygın bir gelenek gibiydi. Öyle ki sopa veya kırbaçla dövmek hiç de ayıp sayılmazdı.
Bavyera’da 1900 yılında uygulamaya başlanan medenî kanun, erkeğin, karısına dayak atma hakkını kaldırmıştır. Yâni kadınlar ancak yirminci yüzyıl başında dayaktan resmen kurtulmuşlardır.
Ortaçağda, Vestefalya kanunlarına göre, kocalık vazîfesini yapamayan erkek, karısını sırtına alıp başkalarına ikrâm etmeye mecburdu. Kadının ihtiyâcı giderildikten sonra ne yapılacağını ise aynı kanun şöyle emrediyordu:” Erkek, karısını tekrar sırtlayıp evine getirecek, onu yavaşça yere bıraktıktan sonra önüne kızarmış bir tavuk ve bir tas şarap koyacaktır.”
17’nci Yüzyılın sonlarına doğru,1790 yıllarında İngiltere’de kadın satmak, daha doğrusu bir erkeğin karısını satması her gün görülen sıradan bir olaydı. Gazetelerde bu gibi satışlar için de ilânlar yayınlanırdı:
“Büyük fırsat –kaçırılmayacak bir kelepir!”
Kadınlar, boyunlarına takılmış bulunan bir ipin ucundan tutarak kendilerini pazaryerine götüren kocalarını sessiz sedâsız tâkîb ederlerdi. Pazaryerinde ise, öküzler, koyunlar ve ineklerle berâber birer hayvan gibi satılırlardı.
Satıcılar elbette mallarını en ince detayına kadar över, sergilerdi. Üstelik hükûmet de bu satışlardan belirli bir vergi alırdı. Vergi verilmeden yapılan satışlar geçerli sayılmazdı.
Çünkü memurlar satış sırasında hazır bulunur ve âdetâ tapu kaydına benzer bir senedi imzalarlardı. Kendi kendilerine iki kişi arasında yapılan alışveriş doğru görülmezdi ve kadınların, boyunlarına ip takılarak pazaryerine götürülmeleri de şarttı.
O döneme âit Londra’daki gazetelerden birinde şöyle bir ilân çıkar:
“Atım kayboldu; bulana 5 İngiliz lirası.”
Birkaç gün sonra aynı adamın evden kaçan karısı için verdiği ilânsa şöyledir:
“Karım kayboldu, bulup getirene 4 şilin.”