Pazar, Aralık 8, 2024

Emrehan Küey’e Mektup

Sevgili kardeşim Emrehan Küey!

Bizim memlekette, annemin akrabâlarından bir Aktakke’nin Hâlit Hoca vardı.

Çok mübârek biriydi. Kulaklarının ağır işittiği dönemlerde, yaşlılık emâresi bu hâli, özetle: (Allah, insanların bugünkü aykırı, yalan ve yanlış sözlerini duymamam için benim kulaklarımı sağır etti) diyerek ve şükrederek değerlendirirdi. Allah ona da rahmet eylesin, sana da!


Şimdi bunu niye yazdım?

Açıklamaya çalışayım:

Emr-i Hak vâkî olup, bizim dünyâmızdan ayrıldın ve asıl vatanına alnın açık şekilde gittin. Orada kimlerle ve nasıl huzûr içinde olduğuna dâir îmânım aslâ sarsılmadı; hayattayken ve vefâtından sonra yaptığın hizmetleri sıralayarak senin hakkında müjdeler fısıldayan mübârek dudaklara şâhit olmuş biriyim.

Bu sebeple inanıyorum ki Allah katında makbûlsün. Beşer aklıyla senin gidişini “erken” bulduksa da, Aktakke Hoca’nın bakış açısıyla bakınca, görünen manzara senin lehine pek mânidar.

Hani, Ârif Nihat Asya:

(…Neler duydu şu dünyâda
Mevlid’ine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!

Haset gururla savaşta;

Gurur, Kafdağı’nda derebeyi…
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği…
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi!)

Diyor ya…

Bizim şimdiki hâlimiz neredeyse aynen böyle!

Senin ve vatan-millet-îman için birer nefer edâsıyla hizmetle ömür tüketen herkese duâlar, himmetler ve müjdeler fısıldayan “mübârek dudaklar”dan neler duymuşsak, son zamanda o sözlere aykırı bir sürü lâf duyar olduk.

O mübârek dudak sâhiplerine yıllar yılı hayran bildiğin; ezel âşinâsı saydığın nice dost, maske takmış birkaç yüzlü ve “kerâmeti kendinden menkûl” kimselerin adını ezberledi, öylelerine hayran olup çıktı.

Evet… “Haset gururla savaşta/ Gurur, Kafdağı’nda derebeyi!”


Senin bizi böyle bir dünyâda bırakıp gitmiş olman, Allah’ın sana bir lûtfu olsa gerek!

Eğer hâlâ daha, “Ağabey, dünyânın hâli nicedir?” diye soruyorsan; cevap olarak Bekri Mustafa’nın o meşhur nüktesi yeterli olur sanıyorum.

Garibin biri ölmüş de cenâze namazını kıldıracak kimse bulamayıp, Bekri’yi çilingir sofrasından kaldırıp imâmete dikmişler ya… Bekri Mustafa, bilir bilmez, namazı kıldırdıktan sonra eğilip sandukaya bir şeyler söylemiş.

“Ne dedin?” diye soranlara:

-(Eğer öte dünyâda, bu dünyânın hâlini sorarlarsa; Bekri Mustafa Yenicâmi’ye imam oldu, dersin. Onlar anlar dünyânın hâlini.)

Dedim demiş.

Sizce mâlûmdur amma son havâdis diye şunu da ekleyip, mektubu postaya veriyorum:

Senin de yakından tanıdığın kızlarımızdan ikisini biraz kendi hâline bırakmışız; baktık, önce biri sonra da diğeri “davulcuya vardı.

“Yâni kendi kendine “gelin-güvey” oldular. Yanlış anlaşılmasın, ortada davulcu da yok; gelin de onlar, güveyi de! Bir görsen… Kırılıp geçiyorlar.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞUREL
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!