Kadir Gecesi, Kadir Sûresi’nden bahsediliyordu. Dediler ki:
“Bu gece şafak vaktine kadar melekler ve rûh yeryüzüne inermiş…
Uzayıp giden konuşmaları birisi kısalttı.
“- Evet…El-hak.! Amma bütün bunlar, Kadir Sûresi’nin zâhirî mânâsıyla ilgili.
Rûh’un ve meleklerin “nüzûl edeceği” yer, sâdece toprak olan yeryüzü değildir.
İlk planda, bizim bedenlerimizdir ki; bedenlerimiz de topraktır.
Onların indiği yâni yöneldiği yer nasıl şu gökyüzü değil de “mâneviyat semâsı” ise; yeryüzünü de bu mânâya uygun anlamak gerek!
Gece, “karanlık” demektir ve karanlıkta, eşyâyı seçemez ve göremeyiz.
Şafak ise, aydınlığın başlayıp, gecenin hükümsüz kaldığı an demek.
Cehâlet, karanlıktır. İlim ise, aydınlık.
Hazret-i Peygamber’e vahiy gelir; vahyi getiren meleğin adı ise ma’lum. Yahut Ruh’un. Onun mü’minlerine ise “ilham” gelir. İlhâmı getiren kimdir? Peki?
Nefsin yedi mertebesinden biri de “Mülhime”dir.
Bu mertebede, insana “ilham” gelmeye başlar.
Kadir, insanın kendi kadrini-kıymetini, ama gerçek kıymetini bildiği ve karanlıktan kurtulmaya başladığı ânın adıdır.
Ki, gerçek bilgiyle aydınlandığı için şafağını söktürmüş ve kendisi dâhil, her yaratılmışı tam bir görüşte tanımaya başlamıştır.
İşte, Kadir Gecesi’nden murad da aslında bu olsa gerektir.
Yoksa, bin tâne Kadir Gecesi yaşasa insan; zâhiren yaşadığı bu yirmi dört saatlik takvim günü, hiçbir mâna ifade etmeyebilir.
Esâsen Sûre’de bahsi geçen “bin aydan daha hayırlı” Kadir de böylesi değil, öylesidir.
Ki, oradaki “bin” sözü, Arapçanın özelliği gereğidir.