Nâdîde ile Fazlı küçüktüler. İkisine de eş, küçücük birer oyuncak kafes aldım. Bu pembe ve çok şirin kafesin, tüneğinde sallanan bir de renkli papağan vardı.
Mürşîdimin bize teşrîfleri vâki olduğu bir gün bana:
—”Biz, canlı bile olmasa, hiç bir mahlûku haps etmek istemeyiz. Kafesten papağanı çıkar ve çocukların ellerine öyle ver!” buyurdular.
Kafes kapısızdı. Elime bir yün tığı alarak, tüneği ile berâber her iki kafesin kuşunu da çekip, örselemeden çıkardım.
Ya biz insanlar, beden kafesimizin içinde mahbûs tuttuğumuz rûhumuz kuşunu neden âzâd etmiyoruz? Bu ilâhî emânet, bir oyuncak kuştan da mı değersizdir ki, kinlerimizi yalan, riyâ, fesat fitne kafesinden, iyilikler, sevgiler ve güzellikler dünyâsına uğurlamayı düşünmüyoruz?
Hele, bir Hak elçisi kerem edip de: “Çıkar onu!” dediği halde, duymazlıktan gelmemiz ne azîm hatâ, ne affa sığmaz günâh!