Arabacı Sait Ağa da nur içinde yatsın.
O’nun eve geliş saatleri –Aktakke Hoca’nın tersine—biz çocuklar için tam bir “kâbus” zamânıydı. O’ndan sâdece çocuklar değil, mahallenin kadınları da korkardı. Yâhut bize öyle gelirdi. Belki, biz çocukların karşısına bir otorite çıkartmak ihtiyâcı söz konusuydu ve Sâit Ağa da bu rolü başarıyla oynamıştı.
Biz çocukların ondan korkması, normaldi. Zîra mahallemiz bir yokuşa kurulmuştu ve kış aylarında Kütahya’nın en güze kızak kayılacak yeri belki de bizim orasıydı.
Kar yağdığı zaman biz, gece el ayak çekilince yola baştan sona su dökerdik ki; buz tutsun ve ertesi gün bu mükemmel kayak pistinde kaymanın zevkini çıkaralım.
Fakat, Sait Ağa ile o âilenin bütün fertleri de bizimkinin tam tersini yaparak kömür sobalarından arta kalan külleri yol boyunca döker ve bizim emeklerimizi boşa çıkartırlardı. Çünkü, onların geçim kaynağı, tek atlı bir arabaydı. Yokuşu çıkarken veyâ sabah işe giderken buzlu zeminde ve rampa aşağı ayağı kayan o at yaralanırsa elbette çalışamaz ve böylece Sait Ağa’nın ” ekmek kapısı” da kapanmış olurdu.
Ne ki çocuklar için kızakla kaymak, bundan çok daha önemliydi. Hem, Sait Ağa da en büyük zevkimizi paramparça etmek zorunda değildi.
Herhangi bir acemilik veya gaflet sonucu Sait Ağa veya onun oğlu İzzet Ağabeye kızak kayarken rastlarsanız;o kızağın o saat oracıkta çatır çatır parçalanacağını adınız gibi bilirdiniz.Merhametin o semte uğradığını gören olmamıştır.Üstelik,evinize şikâyet edilip;akşam,babanızdan azar işiteceğiniz de cabası..
Sait Ağa’nın evi ile Râsim ve Ali Osman Ağabeylerin evi yan yanaydı.
İşte, tam da bu iki evin arası hizâsına günün birinde bir elektrik direği dikildi. Gerçi artık gaz lâmbası, fener, mum gibi aydınlatma araçlarının yerini pırıl pırıl elektrik lambaları almış; evlerimize “ceryan” gelmişti ama…
Keşke o direk hiç dikilmemiş olsaydı.
Keyfimiz kaçmıştı.
Büyükler ne derse desin, biz çocuklar hoşlanmamıştık. Çünkü, tâ “Aharbasan mezarlığı”ndan,yâni Ahi Erbasan Kabristanı’ndan bindiğiniz kızak –ki biz ona “kayık” derdik- hiç takıntısız olarak Yıldız Sineması’nın önüne kadar uçarcasına gelirdi. Böylece Cumhuriyet Caddesi’ne çıkar ve kam karşınızda Karagöz Paşa Câmii’ni görürdünüz.
İşte bu uzun ve zevkine doyum olmayan güzergâhın en kavisli yeri, o elektrik direğinin konduğu noktaydı; Kızağın en fazla hız kazandığı, herkesin sizi seyrettiği bir nokta.