Dr. Aynur Onur Çifçi Hanımın, Kore Savaşı’ndaki Türk Esirlerle ilgili “Ben Türk” isimli kitabından şu birkaç satırı lütfen okuyalım:
(…Sâdi Koçaş’ın İngiltere’de askerî ataşe olarak görev yaptığı dönemde (1959-1961) Amerikalı bir yetkili ona, Kore’deki Amerikan KK esirleri ile Türk esirler hakkında ABD’de yayınlanmış bir makale verdi.
Türk esirlerin Kore’de gösterdiği “mucize” ile son derece ilgili olan Amerikalı yetkili Koçaş’a TSK’nın kullandığı moral eğitimi tâlimnâmesinin bir kopyasını nasıl temin edebileceğini sordu.
Koçaş Amerikalı yetkiliye Türk askerlerinin, ABD Ordusu’nun tâlimnâmeleri ile eğitildiklerini söylese de Amerikalı buna inanmamış, TSK’nın kullandığı “millî” moral tâlimnâmesinin bu derece gizlilikle korunuyor olmasına şaşırmıştı. (87)
Fakat Koçaş doğruyu söylüyordu.
TSK’nın kullandığı “gizli” veya “millî” bir moral tâlimnâmesi yoktu. Türk askerleri Kore’ye gönderilmeden önce özel bir moral, hayâtı idâme veya direniş eğitiminden geçirilmemişlerdi.
Koçaş’a göre, Türk askerlerin Kore’de gösterdikleri başarılı esaret performansının dayandığı nokta, Türk kültürüydü.
Daha doğrusu, Türk toplumundaki düşünce yapısı, adalet anlayışı, disiplin göreneği ve sosyal yardım geleneğiydi.
Koçaş bu düşüncesinde yalnız değildi. Kore’deki esirlerin esaret performansları ile kültürleri arasında bir ilişki olup olmadığı sorusu ABD’de Senato’da gündeme geldi, konferanslarda tartışıldı, binler hattâ milyonlar satan dergi ve kitaplarda işlendi. (Sayfa 49-50)
Kore’deki mûcizenin sırrı
Evet… Amerikalı yetkilinin bundan 60 yıl önce peşinde olduğu “Kore’deki mûcizenin sırrı”, elbette yazılı bir tâlimnâme değildi. Elbette Sâdi Koçaş’ın: “böyle bir tâlimnâmemiz yoktur, Türk askerleri ABD’nin tâlimnâmeleriyle eğitiliyor” cevâbı, Amerikalıyı iknâ etmemiş ve söz konusu eğitim metodunun son derece yüksek gizlilikle korunduğunu zannetmişti. Ancak merhum Koçaş’ın verdiği cevap da gerçeği ifâde edecek yeterlilikte değil. (1)
Neden?
Yukarıya aldığımız cümle, şöyledir:
“…Türk askerlerin Kore’deki başarılı performansının dayandığı nokta, Türk kültürüdür.”
Söz konusu cevâp belki politik gerekçelerle böyle ifâde edilmiştir. Yâhut, Türk esirlerin Kore’de neden, hangi esrarlı sebepten “mûcize” çapında başarılı olduğunu kendisi de bilmiyor olabilir. Nitekim, enfes bir “Esâret hâlindeki destan” demek olan Ben Türk isimli eserin yazarı, Koçaş’ın cümlesini yeterli bulmamış olacak ki, şöylece tamamlıyor:
“Daha doğrusu, Türk toplumundaki düşünce yapısı, adâlet anlayışı, disiplin göreneği ve sosyal yardım geleneğiydi.”
Sâdi Koçaş’ın, özet bir ifâdeyle “Türk Kültürü” dediği; Sayın Aynur Onur Çifçi’nin de bunu biraz daha netleştirip:
Türk toplumunun düşünce yapısı, adâlet anlayışı, disiplin göreneği ve sosyal yardım geleneği şeklinde değerlendirdiği “esrârlı gücün adı, tam ve gerçek ifâdeyle -evet- Türk kültürüydü ama “Türk Tasavvuf Kültürü” idi.
Verdiğimiz bu hükmün doğruluğu o kadar ayan beyandır ki, kıyısından kenarından ve peşin hükümleri bir yana bırakarak; târihdeki dergâh, tekke gibi kurumları azıcık inceleme fırsatı bulan her haysiyet sâhibinin vereceği hüküm de bundan ibârettir.
Öyle ki; târihin her devrinde -savaşta, barışta ve esâretteki- en büyük kuvvet ve kudret kaynağımız hep bu “sır” idi.
Hâlen de öyle!
Düşünün; Tekkeler ve Zâviyeler, 1925 yılında yürürlüğe sokulan bir kanunla yasaklanmıştı. (*)Takvimler Kore Savaşı’nın çıktığı 1950’yi gösterirken aradan 25 yıl geçmiştir ve Kore’ye gönderdiğimiz Mehmetçik’lerin en azından ana- babaları, dede ve nineleri hâlâ herhangi bir tasavvuf mektebinin mensuplarıdır.
Kezâ Kore’deki Mehmetçik’lerimiz de bu atmosferin çocuğudur. Müslüman-Türk’ü esârette bile hür kılan sırrın kaynağı, neredeyse yüz yıldır her çamuru atıp, her kötü ve sahte örneği ileri sürüp damgaladığımız “derviş adam” modelinden başkası değildir. Yâni “kendimizi inkâr” ediyoruz.
(1) ABD ve benzeri ülkelerin merak edip uzun uzadıya incelediği Müslüman-Türkler’in üstün ahlâkî ve insânî değerlerinin kaynağını sâdece biz araştırmak ihtiyâcı duymadık; kaybetmemek için üzerine titremek gereken bütün müessese ve şahısları reddedip, yerine Batı’nın çöp mesâbesinde neyi varsa baş tâcı ettik.
Bugün sosyal, kültürel ve insânî değerler açısından toplumumuz acınacak halde ise, bâri neyi yanlış yaptığımızı düşünmesi gereken devlet adamlarının -bir gün gelip- külâhını önüne koyup bu vebalden kurtulmaya çalışması gerekmez mi?
(87) Sadi Koçaş, Atatürk’ten 12 Mart’a, Cilt 2. Tomurcuk Matbaası, İST. 1977, s.565-566,574.
(*) Eğer tekkeler bozulmuştu diyen varsa; her türlü yetkiyi iki dudağının arasında barındıranların o kadîm müesseseleri ihyâ etmesi/ ıslâh etmesi gerekirken, beğenmeyip ortadan kaldırılan -yâhut kaldırdık zannedilen- bu ocakların asırlardan beri devam eden köklü ve mükemmel tesirleri hâlâ yaşıyorsa ve 1950’den bu yana bir 70 yıl daha geçtiği halde bugün de tarîkatlerin Müslüman Türk toplumundaki müsbet tesirleri inkâr edilemeyecek bir realite iken, Kore’deki kahramanların destanlık tutumlarının kaynağı, neden meçhûl olsun ki?