Cuma, Mart 21, 2025
Ana SayfaMizahNasreddin Hoca Efendi ne zaman teşrîf buyuracak?

Nasreddin Hoca Efendi ne zaman teşrîf buyuracak?

Uzun zamandır Nasrettin Hoca’yı ziyâret etmeyi, kendileriyle yüz yüze görüşüp elini öpmeyi arzu etmekle birlikte hep bir engelle karşılaşmış ve sonunda da şuna inanmıştım: benim bir kabahatim vardı ve Hoca da bu sebeple ziyâret talebimi reddediyordu.

Bu düşüncemi eşime de defâlarca söylemişimdir, fakat o, buna hep itiraz etmiş ve:

-Canım, niye bâzı politikacılar gibi komplekse kapılıyorsun? Sen ne politikacısın, ne de Amerika’ya bağlı bir ülkenin başbakanı; Hoca da ABD Başkanı değil Allah’tan.

Haydi onlar ABD Başkanına karşı bir kabahat işleyince randevu alamıyor ve kara kara düşünüyorlar; hayatları kararıyor. Senin karamsar olmak için böyle bir sebebin yok; nasipten öteye de bir şey olmaz! diye beni teselli etmeye çalışmıştır.

Biliyorum, o duruma düşen, yâni eşimin bahsettiği duruma düşen politikacıları da teselli eden çok kişi çıkıyordur. Hanımları dışında medyanın büyük kesimi bilhassa seferber olup, ülke için böylesine önem taşıyan politikacıların üzülmesine yâhut komplekse kapılmasına aslâ fırsat vermek istemezler.

Ama, gel de anlat.. kendime bir türlü söz geçiremiyor ve Hoca’yla bir kere olsun görüşememenin derin ıztırâbını yaşıyordum. Ve en kötüsü, beni eşim hanımefendiden başka teselli edecek küçük de olsa bir “destekçi medyam” bile yoktu.

İşte bu durumdayken, sonradan öğreniyorum ki; eşim, benim (strese girmemden) çok korkmuş.

Stres dediğim şey -Bilmeyenler için söylüyorum- bu stres dediğim şey, Ergenekon gibi yâhut Kurtlar Vâdisi gibi bir şeydir; dalgınlıkla veya bâzı kimselerin oyununa gelip, kıyısından kenârından bile bir defâ adım attınız mı, stres sizi ne yapar biliyor musunuz? (Bir tutarsam..) şarkısındaki gibi, vallahi öper geçer ve siz de neye uğradığınızı anlayamazsınız.

Her neyse, verilmiş sadakam varmış da strese girmemişim.

Sonunda, gene eşimin akıl öğretmesiyle Hoca’mıza durumu arzettik. (NOT: Lûtfen, eşimin ne öğrettiğini ve durumu nasıl arzettiğimizin açıklamasını istemeyin benden. Çünkü, güzelce abdest aldığımı ve Nasreddin Hoca’nın rûhuna Fâtihâ’lar gönderip, duâ niyâz yalvarıp yattığımı burada açıkça söylersem, adımı dinci minciye çıkarırlar ki, hoş olmaz yâni! Benim kimseden çekindiğim filân yok ama, gene de böyle şeyleri açıklamamakta fayda var. Haa, böyle olmayıp, yâni abdest falan almazsın, Fâtihâ okumazsın; gider reiki, yoga, ruh çağırma, kilisenin birine gidip mum yakma işlerine girersin; bunda saklanacak, utanılacak bir durum olmadığı için alenen anlatırsın.) (Zor oldu ama nihâyet parantezi kapattık.)

Yattım sağıma, döndüm soluma, sığındım Süphânıma

Efendim, işte o üstü kapalı olarak anlattığım şekilde hâlimi Hoca Efendi’ye arzettik ve küçükken bize öğrettikleri tekerlemeyle (gene üstü kapalı söylediğim için tekerleme diyorum, anlayan anlamıştır zâten) yâni: “Yattım sağıma, döndüm soluma, sığındım Süphânıma..” diye başlayan tekerlemeyi söyleyip, Nasreddin Hoca merhûmu mânâ âleminde görmek umuduyla yattım.


Cenâb-ı Hakk haşredeceği kullarını kadın erkek diye ayırmaz

Geniş, yemyeşil bir yerdeyim; etraf öyle kalabalık, öyle kalabalık ki, sanki mahşer yeri. Ben, önce gerçekten öldüm de mahşer yerine geldim zannettim. Fakat biraz dikkat kesilince gördüm ki burası biraz değişik bir mahşer yeri..

Zira ortada cins-i lâtîf veyâ nisâ tâifesinden diyebileceğimiz hiç kimse yok. Ortada hanımlardan kimse olmayınca biraz bocaladım; ben oldum olası öyleyimdir, oğlumun-ellerinizden öper- da sırf erkeklerle oturup kalkmamasını tavsiye etmişimdir.

Arkadaşları arasında hanımlar da olmalı ki, dengeli, tutarlı bir insan olması kolaylaşsın istemişimdir. İşte bu sebepden dolayıdır ki, ilk anda çok tuhafıma gitti. Zirâ gerçekten mahşer yeri olsa, benim bildiğim Cenâb-ı Hakk haşredeceği kullarını kadın erkek diye ayırmaz.

Lâ Havle çekiyorum, sırılsıklam ter içinde kaldım, tabiî o anda yanımda eşim hanımefendi de yok ki ne yapacağımı mes’elenin içyüzünü şıp diye ondan öğreneyim. Nereye baksan bendeniz gibi erkek, erkek, erkek..

Yoksa, diyorum, şimdiye kadar bellettikleri yanlış da; mahşerde de haremlik-selâmlık durumları mı var?

Hâlbuki, rahmetli babacığımın bana öğrettiği hiçbir şey yanlış çıkmadı bugüne kadar. Ne dediyse aynen karşılaştım. Peki, bu manzara ne?

İşte tam bu sırada bir kelime uygun düşüyor ki; benim dilime yakışmadığı için kullanamıyorum.

Yirmi-yirmibeş kelimeyle konuşup yazan (entel)lerimiz tabiî kültürlü ve çok aydın kimseler oldukları için, üstteki; “Peki, bu manzara ne?” sözünün ardından: (Bu bağlamda…) diye devâm ederler ki, onları dinleyenler de çok daha bilgili, aydın ve kültürlü oldukları için, o bağlam lâfı kendilerinde aslâ (balgam) hissi uyandırmaz. Her neyse..

Kadınlar nerede?

Evet, bildiğim ne varsa yanlış mıydı diye ne yalan söyleyeyim tereddüt geçirdim. Yanımdan gelip geçenlere sormayı düşünmüyor değilim ama, çok ayıp kaçacak; “Yâhu kardeşim, hanımlar neden yok, niye erkeç erkeçe oturuyoruz?” diye sorduğumu bir düşünün.

Söylemesi ayıp, erkekler hamamına girip: “Kadınlar nerede?” diye sormaya benzeyecek. Ben bu durumdan o derece rahatsız ve tedirgin olmuşum ki; sağa sola koşturan ve hizmet eden delikanlılara bile ısrarlı ve fazla dikkatli bakmamaya çalıştığımı dehşetle fark ettim; hani, ne olur ne olmaz orada adımı çıkartırlar filân diye, yâni.. tövbe tövbe!

Nasreddin Hoca Efendi ne zaman teşrîf buyuracak acaba?

Nihâyet, dayanamayıp, Erbakan hoca bıyıklı gençlerden birine -her tehlikeyi göze alarak- sordum:

-Kardeş, dedim, Nasreddin Hoca Efendi ne zaman teşrîf buyuracak acaba?

Pek tebessüm etmeyen, yüzünde zorlama, sun’î bir gülümseme sezdiğim delikanlı, elini ağzıyla kapatarak gülmeye başladı ve zar zor konuştu:

-Efendim, yanlış gelmişsiniz siz. Hoca Efendi gelecekler ama, Nasreddin Hoca’yı nereden çıkardığınızı anlamakta zorlanıyorum.

Dedi ve gene eliyle ağzını kapatarak uzaklaştı.

Ben de neredeyse uyuşmuş bulunan ayaklarımı zorlukla doğrultup, biraz da sevinerek ayağa kalktım. O anda eşim hanımefendinin izni olmadan buralara geldiğimi ve bunu nasıl yapabildiğimi de hayretle fark ettim.

Nasreddin Hoca ile mânâ âleminde görüşmek isterken, her nasılsa -sanıyorum yatarken okuduğum o tekerlemenin bir yerinde bir yanlış yaptım- başka bir hoca efendinin elini öpmekten son anda böylece kurtuldum.

Bu mes’eleyi eşime anlatsam mı, anlatmasam mı? Hâlâ karar verebilmiş değilim. Ama, bir dahaki sefere, inşallah tekerlemeyi doğru söyleyerek, Hoca Nasreddin’e ulaşabilir ve huzûruna kabûl edilirsem; kendileriyle bir mülâkat yapmayı ve bunu da burada sizinle paylaşmayı cân ü gönülden istiyorum…

Hayırlar dileğiyle.

Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar

Son Meddahlar-2

Son Meddahlar-1

Sebâidü-Düse

- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!