Türk milleti, tarih boyunca şerefi ve ahlakıyla bilinmiştir. Bu iki unsur, Türk milletinin en önem verdiği şeylerin başında gelir.
Türk milletinin bağrından çıkan Mehmetçik için de farklı bir durum söz konusu değildir. Tarih boyunca yaptığı binlerce savaşta, düşmanını bile kendisine hayran bırakan bir karaktere sahip olan Türk askerinin, ahlakına ve şerefine gölge düşürecek bir harekete müsamaha göstermediği bilinen bir gerçektir.
Her orduda yaşandığı gibi, binlerce savaş yapmış olan Türk Ordusu içinde de mutlaka bu tip istenmeyen olaylar yaşanmıştır. Ama bunların milletimizi utandıracak seviyede yaşandığına dair bir örnek yoktur.
Özellikle de, 21. Yüzyılın şu günlerinde, dünyanın “süper gücü” olarak bilinen ülkenin askerlerinin yaptıklarını görünce, Mehmetçiğin şeref ve ahlak anlayışı ile ne kadar gurur duysak azdır.
İşte bu şeref ve ahlak anlayışının sebebi de, oğlunu asker olması için yetiştirip, davulla zurnayla cepheye yollayan Türk anası ve Türk babasının yüksek karakterinde gizlidir.
O ana-baba ki, şanlı ordumuzun şerefine leke süren ve bu suçunun cezasını hayatıyla ödeyen evladının ölümüne değil de, ordunun şerefine gelen lekeye üzülecek kadar asildir.
Ünlü Türk Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı..
Aşağıda alıntı yapacağımız olay, General Tahsin Yazıcı’nın anılarında bulunmaktadır. General, Kore Savaşı’nda, 1. Türk Tugayı’na komuta ettiği günlerde, kendisine gelen ve Türk milletinin şeref anlayışının vücuda gelmiş hali olan bir asker babasının mektubunu okuyucuyla paylaşmaktadır.
Bu üzücü olayın hikayesini ve şerefli bir babanın ibretlik mektubunu, gelin Tahsin Paşa’dan dinleyelim:
ACILI BİR TÜRK BABASININ ŞİDDETLİ ELEMİNE TERCÜMAN OLAN MEKTUBU
Piyade alayının 11.Bölük’ünden …. numaralı R.B. adında bir er, birliğinden izinsiz ayrılarak Suwon şehri civarında bir Koreli’nin evine uğramış, evde yaptığı bir münasebetsizlikten dolayı Koreli bir inzibat eri tarafından vurulmuş ve öldürülmüştü.
Oğlunun o kara haberini alan bir bedbaht babanın, oğlunun ölümünden değil, şerefsiz hareketinden duyduğu büyük elem ve hicranını aksettiren mektubunun sureti aşağıdadır.
Kırıkkale 30/05/1951
Sayın General Tahsin Yazıcı,
Orada vazife almış bulunan birliğimizin şanlarla dolu hayatında, birliğin kumandanı değil, babası olduğunuz gibi, şerefli askerlik hayatınız bütün yirmi bir milyonun medar-ı iftiharıdır.
Bundan kuvvet alarak size bir ferd-i millet sıfatıyla müracaat ve tacizde bulunacak bedbaht bir insanın tesellisine koşmak alicenaplığında bulunacağınızdan emin olduğum için rahatsız edeceğim.
Vereceğiniz cevap, hayatım boyunca bana ışık olacaktır.
2. Bölük piyade eri olarak birliğinizde bulunan ve cepheden firarı üzerine Suwon’da 13/05/1951 tarihinde inzibat eri tarafından öldürüldüğü, askerlik şubesine gelen evraktan anlaşılan ….. numaralı R.B.’nin bedbaht babasıyım.
313 Yunan Harbi’nde, Dömeke Kalesi önünde zafer temin eden Türk Ordusu’nda bir subay olan ve şerefle hayata gözlerini yuman bir dedenin, İstiklal Harbi’nde nacizane vazifesinden ayrılmayan bir babanın, şerefsiz böyle bir evladı kabulüne imkân yoktur.
Namus-u askeriyeyi takdir etmeyen şerefsiz bir insanın babası olmak bedbahtlığı kadar acı ve elemli bir akıbetle karşılaşan bir Türk’ün hal ve vaziyetini, yüksek takdirinize bırakırım.
Türklüğün ve onun tarihinin en şerefsiz sayacağı bu insanın bu çirkin hareketini asla müsamaha ve kabul etmediğimi
ve bu fena hereketinin cezasını çekmesinden dolayı çok memnun bulunduğumu ve cezasını veren ismini bilmediğim ve bilmek için tehalük gösterdiğim inzibat erinin tarafınızdan benim namıma tebrik edilmesini ve orada bulunan bütün evlatlarımıza bu şerefsizliği kat’iyen kabul etmediğimi tebliğ etmenizi, kendi vicdan ve kalbinden müsterih olan ve vatan aşkından başka bir aşkla kalbi çarpmayan ve her Türk gibi ölmeyi ve öldürmeyi bilen bir büyük kardeş ve babaları makamında olmak itibariyle sizden dilerken, samimi olan bu dileğimle beraber, yine de taşıdığım bu hicabın altında ezilmekteyim.
Oğlum geri dönme, esir olma, ölmek şereftir
Kırıkkale İstasyonu’nda, “Oğlum geri dönme, esir olma, ölmek şereftir.” Diyen bir baba için bu akıbet şayan-ı kabul değildi. Evet, her Türk gibi, bu şerefsiz evlat manen benim değildir.
Bunu bütün memleket ve millet bilmelidir. Naciz vücudum müsait olsaydı, kanımla bunu ödemeye koşardım. Bana acıyınız ve dua ediniz.
Arz-ı hürmet ederim Sayın Yazıcı…
Kırıkkale Garnizon Fırın Katibi
Hasan Bozkoyunlu
Bu mektup, Kutup Yıldızı adlı gazetemizle bütün birliklere yayınlanmıştı.
Bu mektup, milletimiz içinde ne yüksek ruhlu ana ve babaların bulunduğunu göstermiş olması itibariyle, milletimiz için büyük bir iftihar vesilesi ve vesikasıdır.
O ağır elem ve ıstırabı çeken o muhterem vatanperver babaya teselli veren bir cevap yazılmıştı.
Kaynak: Tahsin Yazıcı, Kore Birinci Türk Tugayı’nda Hatıralarım, İstanbul, Ülkü Basımevi, 1963, sayfa: 323-324
Elalem, 2.Dünya Savaşı sonunda çekilen bir fotoğraf karesinden, ölen bir Alman subayının hangi düşman kuvvetleri tarafından vurulduğunu çözüp bunu belgesel haline getiredursun, biz tarihimizin tozlu sayfalarının üzerine oturup geçmişimize ah etmeye devam edelim.