29 AĞUSTOS
(“Maksad-ı âşıkların menzil-i cânân olur” diyoruz. Yâni sevdiğin nerede, hangi haslette/ huy-güzellik, hangi meşrepte konukluk etmişse, sen de eğer âşıksan, aynı hasletlerde konukluk etmen îcap eder.)
–Hz. Ken’an Rifâî–
————————————————————————————————————————————————————
26 AĞUSTOS
(Meclisten biri, telefon aldığı zaman çabuk davranılmadığı için konuşulamadığını söyledi. Bunun üzerine Hocamız Ken’an Rifâî Hz.:
-”İşte burada bile gaflet istenmiyor. Telefon çalınca koşmak lâzım geliyor. O gaflet bunda bile çekilmiyor da, kalp telefonunda nasıl tahammül olunur. Merkezden çağrılınca hemen hazır bulunmak lâzımdır. Yoksa Allah’ın lûtf u keremi seni böylece gâfil bulunca vereceği ihsan ve inâyeti geri çeker!” dedi.)
22 AĞUSTOS
Bilgelerden biri, “Tokluk, insanı hasta eder”, diye, oğlunu fazla yemekten men’etti.
Oğlu: “Baba, dedi, açlık da insanı öldürür ama… Zarif kimselerin, “Açlığı çekmektense toklukla ölmek daha iyidir”, dediklerini duymadın mı?”
Babası cevap verdi: “Sen yine de ölçüyü elden bırakma. Çünkü Yüce Allah buyurmuştur ki: (Yiyin, için ama israf etmeyin!
Ne ağzından taşasıya çok, ne de zayıflıktan ölesiye az ye.
İnsan isen eğer, oburluk etme. Köpek bu yüzden çok hakarete uğrar.
(Sâdî-i Şirazî, Gülistan)
12 AĞUSTOS
(Ken’an Rifâî bir gün, içimizden birinin sorduğu ‘din nedir?’ sualini, “din ahlâktır” diye cevaplandırmış ve aldığı bu kısa cevaptan biraz da şaşırmış olan muhâtabına: “Niçin şaşırıyorsun?.. Resûlullah da her dînin bir ahlâkı vardır, müslümanlığın ahlâkı ise hayâ ve edebtir diyor”, diye ilâve etmişti.
Hazret-i Muhammed, “Ben mekârim-i ahlâkı itmâm için/tamamlamak/ için gönderildim” diyerek, kurucusu olduğu dînin en esaslı temelinin ahlâk olduğunu göstermiş oluyor…
(…Bakın, Allah için Rabbülâlemîndir, diyoruz. Rabbülmüslimîn demiyoruz. O’nun yapmadığı tefrîki/ayırımı/ ben kul olarak nasıl yaparım?
Sohbetler’den
8 AĞUSTOS
Ehl-i Beyt’in şefaatine nâil olmak ve onların ahlâkına bürünebilmemiz niyâzıyla…
(İçindeki Hüseyin’e neden su vermiyorsun? Yâni içindeki mânâyı besle, neden beslemiyorsun?)
Hz.Ken’an Rifâî
4 AĞUSTOS
(…Elbet, ben Allâh’ın sevdiğini severim; sevmediğini sevmem, bu bir tabiî haldir.
Dergâhlarda mersiye okunduğu vakit Yezid’e lânetler ederler. Hazret-i Hüseyin’i şu kadar yerinden yaraladılar, şöyle yaptılar, böyle ettiler, diye sayıp dökerek bu hazin ve elîm vak’aya bir çok da fazlalık katarlar. Fakat bütün bu sözleri kimi dışarıda sigara içerek, kimi içeride konuşarak, kimi sâdece bir vak’adır diye, kimi ise ağlayarak dinlerler. Bana kalırsa bu gibi şeyleri tekrarlamak, bir nevî lâubâlilik ve küstahlık demektir.
Yapan, yaptıran Allah’tır. Allâh’ın emri olmaksızın bir kıl oynamaz. Nerede kaldı ki Ehl-i Beyt hakkında böyle mühim bir vak’a, o irâdenin hilâfında yapılmış olsun. Lâyığına cezâ, müstehakkına mükâfat vermek de o irâdenin şânıdır. Sen kendi işine bak. Seni Ehl-i Beyt’ten uzaklaştıracak olan kendi nefsindir, onu ıslâha çalış…)
Hz. Ken’an Rifâî
1 AĞUSTOS
(Kıyâmet gününde insanların en fazla azâba düçâr olacak kısmı, ilmiyle amel etmemiş âlimlerdir.)
Ahmed’er-Rifâî Hz.
(…Ehl-i Beyt’e muhabbet, onların yoluna gitmekle olur. Yoksa, îmânım Ali, medet yâ Hüseyin demekle değil…onların isrine, yoluna gitmek de onlara muhabbetle olur. O muhabbet de mânevî yakınlık ile olur, mûcize ile kerâmetle olmaz. Onların mübârek yüzleri her mûcizenin her kerâmetin üzerindedir.)
Hz. Ken’an Rifâî