Çarşamba, Haziran 18, 2025

Vesaire Vesaire

“Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?”

Bu, yıllar önce okuduğum bir kitabın adıydı ve eser, merhum Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’ye âitti. Yazar, “Köy Enstitüleri” ile, koca bir milletin dağ gibi evlâtlarının köklerinden nasıl koparıldığını canlı örnekleriyle anlatıyordu.

Şimdiki nesillerin ne Osman Yüksel’den, ne Köy Enstitüleri’nin yaptığı yıkımdan haberi vardır. Benimse, şu günlerde bir gölgem gibi: “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler” sözü…

Neden?


Önce, şu satırları okumaya çalışın… Beynun AKYAVAŞ’ın makalesinden(*) küçük bir bölümü sizlerle paylaşıyorum ve “okumaya çalışın lütfen” diye tekrâr ediyorum.

Çünkü, eğer kendinizi Türk sayanlardan iseniz, bu satırları sonuna kadar, içinizde fırtınalar kopmadan, günümüzdeki “soytarılıklara” öfke duymaksızın okuyabilmeniz mümkün değildir:

(…Balkan Harbi fâciasında Edirne Bulgarlar tarafından sarılmış, târihimizin en ıztıraplı günlerini yaşıyoruz. Açlık, yokluk, salgın hastalık, soğuk!…

Türk ırkını ortadan kaldırmak ve Osmanlıyı Balkanlardan çıkarmak için Sırbı,

Yunanlısı, Karadağlısı, Bulgarı, bütün dünya başımıza üşüşmüş, bütün müdafaa imkânlarımız tükenmiş, bitmiş ama Türk askeri vatanı sevmenin îmandan olduğunu ve bu Peygamber sözünü unutmuyor.

Şükrü Paşa ve Balkan Harbi şehitleri için fevkalâde bir müze hâline getirilen ve Edirne’nin en yüksek yerindeki 31 tabyadan biri olan Kıyık Tabyası’nda taş olsa heyecanlanır insan.

Tüyleri diken diken eden bombardıman gürültüleri, gümbürtüleri arasında Balkan Harbi’yle alâkalı izahat verilirken askerin iâşe cetveline bakıyorum:

Sabah: üzüm hoşafı;
Akşam: yağlı buğday çorbası, ekmek tam

Birkaç gün sonra:
Sabah: yok;
Akşam: üzüm hoşafı, ekmek tam

Birkaç gün sonra:
Sabah: üzüm hoşafı;
Akşam: yok, ekmek yarım

Çarpıntılar, çırpıntılar içinde Şükrü Paşa Anıtı’na gidiyorum. Bombardıman devam ediyor. İçim titriyor!… Anıt’ın üzerinde, okuyorum:

“Edirne Müdâfii Şükrü Paşa

1857 – 1916
Hüvel Hallâk’el Bâkî
Topçu Erkân-ı Mütebahhirîrinden
Edirne’nin Kahraman Müdâfii
Birinci Ferîk Merhum ve Mağfur
Erzurumlu Mehmed Şükrü Paşa’nın
Rûhu için El Fâtiha
23 Mayıs 1332(Rûmî)
4 Şubat 1334(Hicrî)

Askerleriyle berâber süpürge tohumu yiyen Şükrü Paşa’nın bir avuç kemik kalan mübârek naşı vasiyeti üzerine 24 Temmuz 1998 günü Türk Bayrağına sarılı olduğu hâlde askerî merâsimle İstanbul Merkez Efendi Kabristanı’ndan Kıyık Tabyası’na nakledilmiştir.

Şükrü Paşa’nın Vasiyeti:

“Düşman, hatlarımızı geçtikten sonra ölürsem kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam kefenim, lifim, sabunum çantamdadır. Beni bu mahalle gömeceksiniz.”

Gözyaşlarımıza karışan duâlarımız ve minnetlerimizle.)

Şimdi sırada bir gazete haberi var; lütfen bu haberi de -eğer kendini Türk sayanlardan iseniz- okumaya çalışın.

Eğer mîdeniz bulanarak, kalp çarpıntılarınız sizi öfkeye ve tiksintiye karışan duygularla bunaltarak okuyabiliyorsanız; siz, gerçekten Türk oğlu Türk birisiniz demektir.

İşte haber: (NOT: Noktalama hatâları ve bozuk Türkçe, haberi yayınlayan gazetenin malıdır, onların sebep olduğu kirlilikten dolayı affınıza sığınırız.)

(Yıllardır ilkokullarda her sabah tekrarlanan “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andının kaldırılması ya da çağdaşlaştırılması gerektiğini düşünen 42 öğretmen, hapis istemiyle hâkim karşısına çıkıyor.

Eğitim-Bir-Sen Şanlıurfa Şubesi, geçen yıl Doğu ve Güneydoğu’daki şubelerin katıldığı bir Bölge İstişare Toplantısı düzenledi.

1-2 Aralık 2007’de düzenlenen toplantının sonunda açıklanan bildirgede, bazı önerilere yer verildi.

Öğrenci andının da değerlendirildiği bildirgede, “İlköğretim okullarında okutulan öğrenci andı yeniden gözden geçirilmeli, etnik farklılıklar ve evrensel değerler dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir” dendi.

Bildirgede, yerel dil ve lehçelerin seçmeli olarak okutulması, ideolojik eğitimden demokratik eğitime geçilmesi, öğrencilere kılık kıyafet serbestisi getirilmesi, başörtüsü yasağının kaldırılması gibi öneriler de yer aldı.

KANUNA UYMAMAYA TEŞVİK

Toplantının ardından bir vatandaş, bildirge hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunu değerlendiren Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, bildirgede imzası bulunan öğretmenler hakkında soruşturma başlattı.

Başsavcılık, soruşturma sonunda, Eğitim-Bir- Sen’in Şanlıurfa, Bitlis, Mardin, Adıyaman, Elazığ, Batman, Hakkari, Bingöl, Diyarbakır ve Van Şube yöneticisi 42 öğretmen hakkında dava açılmasını kararlaştırdı.

İddianamede,

öğretmenlerin andın değiştirilmesi, farklı dilde eğitim verilmesi ve başörtüsü yasağının kaldırılması talepleri “halkı kanunlara uymamaya tahrik suçu” olarak yorumlandı.

Öğretmenlerin Türk Ceza Yasası’nın 217. maddesi uyarınca altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını öngören iddianamede, bildirgenin basına yansımış olması nedeniyle öğretmenlere verilen cezanın arttırılması da isteniyor.

ABD’DE MAHKEMELİK OLMUŞTU

ABD’nin Kaliforniya eyaletinde ateist bir babanın açtığı davaya bakan San Francisco İstinaf Mahkemesi, öğrenci andında geçen “Tanrının emrindeki millet” sözünün, “dinsel inanca” atıfta bulunduğuna, bu yüzden kilise ile devlet işlerinin ayrılmasını öngören anayasaya aykırı olduğuna karar vermişti.

Öğrenci andı, Amerika’nın keşfinin 400’üncü yıldönümü dolayısıyla 1892’de Baptist rahip Francis Bellamy tarafından yazılmış, “Allah’ın emrindeki millet” sözü ise 1954’te İke Einsenhower’ın başkanlığı döneminde anda eklenmişti.

“MAKBUL VATANDAŞ”, BASKICI “ANDIMIZ”

“İlkokul çocuklarında Atatürk algısı” konulu yüksek lisans tezini “Sevgili Atatürkçüğüm” adıyla yayımlayan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Esra Elmas, “Andımız” hakkında şunları söyledi:

“Resmî söylemin kurguladığı “makbul vatandaş”ın bütün bileşenleri var bu andda. Türk olmak ya da kendini Türk olarak tanımlamak konusundaki güçlü vurgu, Türk milletinin varlığının bireyin varlığından daha önemli olması ve tüm bu bileşenlerin Atatürk’e referansla çocuğa öğretiliyor olması…

Öncelikle bu, hiyerarşik olarak çocuğun dezavantajlı olduğu bir iletişim biçimi.

İkincisi, farklı kültürlerin yaşadığı bir coğrafyada tek bir etnik kimliği öne çıkaran, milliyetçilik dozu yüksek bir uygulama.

Bu ritüeli, okulda çocuğun tükettiği fiziksel ve zihinsel yapıyla birlikte ele alacak olursak, kısaca özgür bir birey olma potansiyelinin daha ilkokulda doğrudan sınırlandırıldığı söylenebilir.

Baskıcı ritüeller bireyler için hakiki bir anlam yaratmaktan ziyade içi boşaltılmış semboller ve ezberlenmiş refleksler yaratmaktan öteye gidemiyor.”)

Nasıl?

Dayanabildiniz mi? Ve şimdi, “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?” isimli kitabı okusanız da okumasanız da, kendinize soruyor musunuz:

Bir nesli değil, nesilleri nasıl mahvettiler? Türk nerede? Koca bir milleti ve onun bütün mukaddeslerini nasıl yok ettiler? Kim bunlar?

Nasıl başardılar? Bu milleti meydana getiren yapı taşlarının harcı olan ve onları birbirine etle kemik gibi sımsıkı bağlayan “îman” nasıl Kafdağı’nın ardına gitti?

Türk Milleti’ne bunca kin ve nefretin arkasında kimler var? Devlete ve orduya karşı böylesine emsalsiz mel’anetin sebebi ne?

Neden? Nasıl? Niçin? Nerede? Ne zaman?

Vesâire vesâire…

Sözlerimizi, Abdürrahim KARAKOÇ’un bir dörtlüğü ile noktalayalım:

“Türemiş başlarda boynuzlar yük yük,
Boş yere aradım kaybolmuş Türk’lük!
Tükürsem yüzlere kirlenir tükrük,
Kurşun sıksam eğer tüfek tiksinir!”

(*)Kubbealtı Akademi Mecmuası, Nisan 2008-Sayı: 146

Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!