Çarşamba, Haziran 18, 2025

Ahmet Eflaki

Ahmet Eflaki, kültür, irfan ve düşünce tarihimizin önemli kişileri vardır. Mevlana Celaleddin bunların başta gelenlerindendir.

Kendisi 13. yüzyılda yaşamış ve 700 seneden beri Türk ve İslam dünyasının gönül dünyasını aydınlatmaktadır. Onun saçtığı irfan ışıklarından son yıllarda Batı alemi de nasiplenmeye başlamıştır. Mevlana ve Mevlevilik çok geniş bir alanı kapsar.

Onun çevresinde hatırı sayılır bir kültür birikimi oluşmuş, hayranları buna katkı konusunda adeta yarışmışlardır. İşte bu yazımızda,onun ve çevresini sonraki nesillere tanıtan bir kişilikten, Ahmet Eflâkî Dede’den bahsedeceğiz.

Eflâkî Dede, Mevlana’dan 90 sene sonra 1360 yılında Konya’da vefat etti. Mevlevilik’te bir manevi rütbe olan Dedelik seviyesine çıktığı için “Dede” denildi. Mevlana’nın Oğlu Ulu Arif Çelebi’ye intisab ederek onun manevi eğitimine girdi ve onun yakınları içinde yer aldı.

Zengin ve kültürlü bir ailenin çocuğuydu.

Altın Ordu Devleti’ nin başşehri Saray’da iken eğitimine başladı. Daha sonra, o devrin kültür merkezlerinden olan Konya’ya geldi ve tahsilini burada tamamladı. Muhtemelen astronomi dersleri alıp, gök cisimlerinin gözlemleriyle uğraştığı için kendisine “Eflakî” denildi.

Ulu Arif Çelebi’nin vefatına kadar (1316) yanından ayrılmadı. Çelebi ile birlikte 1291 yılında Azerbaycan’a gitti. Yolculuk sırasında Kayseri, Sivas, Bayburt, Ahlat ve Tebriz’e uğradılar. Bu bölgeler aynı kültür coğrafyasının sınırları içinde yer alıyordu.


Eflaki, Ulu Arif Çelebi’ye candan bağlıdır. Onun her sözünü hikmet bilir, her işini keramet kabul eder.

Bu bağlılık, saygı ve sınırsız güven, manevi eğitimde ilerlemek için önem taşır.

Bir gün Konya’ya bir yabancı gelir ve onların dergahının misafirhanesinde konuk olur. Bu zat Kudüs’te uzun müddet Halllürrahman, yani Hz. İbrahim makamında hizmet ettiğini söyler. Her inanmış insanda kutsal yerlere karşı bir özlem vardır.

Eflâki de oraları görmek ve Halilürrahman’da bizzat hizmette bulunmak hevesine düşer. O gece rüyasında türbeye bir cenazenin girdiğini görür.

Kim olduğunu sorar:

“İbrahim Halil peygamber.”, derler ve onu dergahta üzerine Mesnev kitabı konan rahlenin altına gömerler.


Eflaki’yi bizim için asıl değerli kılan, onun Ariflerin Menkıbeleri adıyla iki cilt halinde dilimize de çevrilmiş olan Menakıbü’l Arfiîn adlı kitabıdır. Bu kitap Mevlana ve ailesi için en önemli kaynakların başında gelir.

Burada Mevlana’nın babası, kendisi, Şems-i Tebrizi, çok yakınları olan Selahaddin Zerkûb ve Çelebi Hüsameddin ile oğulları olan Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi’ye ait bilgiler vardır. Eserde, bu kişiler ve çevrelerinde olup bitenler hakkında pek çok olay, hikaye, menkıbe anlatılır.

Ayrıca, devrin sosyal, kültürel ve günlük yaşayışına ait bir çok malzeme de yer alır. Bu arada çok miktarda olağanüstü hadiselere yer verilir. Bunlara menkıbe denir.

Menkıbeler, halkın sevip saydığı kimselerde görmek istediği fevkaladeliklerle dolu, idealize edilmiş, yarı tarihı yarı efsanevi özellik taşırlar.

Ariflerin Menkıbeleri kolay okunabilecek kitaplardandır. içinde pek çok canlı olay ve hikmetli sözler bulunur.

İşte bir örnek; Mevlana oğluna şöyle öğüt verir:

“Düşman bildiğin kimseyi sevmen ve onun da seni sevmesi için kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle; o düşman sana dost olur. Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır. Allah’ın sevgisini de O’ nun güzel isimleriyle elde etmek mümkündür.

Kalbin arınması için, O’nu çok anmak gerekir. Nitekim ekmekçinin fırını ne kadar sıcak olursa, o kadar çok ekmek alır. Soğuk olunca ekmek çıkmaz.”


Eflâki, yaşadığı devrin geleneğine uyarak kitabını Farsça yazmışsa da, onun Türkçe şiirleri de vardır. Örnek olmak üzere şiirlerinden bazı beyiter sunalım:

Zehi gözler ki gözler O’nu gözler O’na benzer güzel görmedi gözler.
Bizim gizli işimiz O’na malum Katında aşikare kamu razlar.
O’nun birliğine binler tanıktır O’na getirdi yüzler nice yüzler.
Çelebi Ulu Arif’e Efiaki kuldur Nasib iltür cana gaybi uruzlar

Mevlevi mukabelelerinde okunan Hüseynî Ayıni’nde besteli olarak söylenen şu güfteler de Eflaki’ye aittir:

Ey ki hezar aferin bu nice sultan olur Kulu olan kişiler hüsrev ü hakan olur.
Sen malına tapmagıl, köşk ü saray yapmagıl Şol çalışıp yaptığın son ucu viran olur.
Sana derim ey Dede sanma devi dünyada Nefsi devin zapteden dinde Süleyman olur.
Bir kişi kim mal bulur sanma ki devlet bulur Devleti bulan kişi Allah’ı bulan olur.

(*)Prof.Dr.Mehmet Demirci,Gönül Dünyamızı Aydınlatanlar

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Rıza Tekin UĞURELhttps://www.dertlidolap.com
..1987 yılında kurulan Kütahya Aydınlar Ocağı Derne­ği başkanlığını uzun yıllar yürüten Uğurel, hâlen (KÜMAKSAD) Kütahya Mevlânâ Araştırma Kültür San'at Derneği'nin de başkanı olarak mûsikî, kültür ve san'at faaliyetlerini sürdürmektedir.
Benzer Yazılar
- Advertisment -

Popüler Yazılar

error: Muhtevâ korumalıdır!