Hicrî takvime göre yılbaşı, bu sefer 29 Aralık 2008 gününe rastlıyor. Yâni Hicrî aylardan Muharrem’in ilk günü…
Bu târih, pek çok olayın yaşandığı, yeni bir yılın da başlangıcı oluyor.Bütün Müslümanların yeni yılda huzur, sağlık ve saadet bulmasını niyâz ediyoruz.
Geçmişte yaşanan çok önemli olaylardan biri de Kerbelâ Vak’ası, yâni Hazret-i Hüseyin ve diğer Ehl-i Beyt mensuplarının hunharca şehid edilişidir. Konunun önemi açısından Ehl-i Beyt’le ilgili bâzı bilgi ve hâtıraları kısa notlar hâlinde arz ediyoruz.
Bilindiği gibi, Hazret-i Ali Müslüman olduğu zaman, çocuktu. Çok bilinen, “Ben, ilim beldesiyim; Ali, O beldenin kapısıdır. O hâlde ilim peşinde olan, o kapıya yaklaşsın” Hadîs-i Şerîfi’nin muhâtabı olmuştur.
Altı ünlü Hadîs Kitabı’ndan, yâni “kütüb-i Sitte”den biri olan Tirmizî’deki ifâdeyle üstteki hadis, şöyledir: “Ben, hikmet yurduyum, Ali de onun kapısıdır.”
Hazret-i Ali, bütün tarîkat şecerelerinde mürşitleri Hazret-i Peygamber’e ulaştıran silsilede yer almaktadır. Hazret-i Ali mevzuunda en îtidâlli tutumun sâhibi olan Nakşî’lerde bile, silsilelerden yalnız bir tânesi Hazret-i Ebûbekir’le Peygamber Efendimiz’e ulaşmakta; diğer iki silsile Hazret-i Ali’yi esas almaktadır.
Hazret-i Ali ve O’nun ev halkı, Asr-ı Saadet’te geçim darlığını en ileri ölçüde yaşayan kimseler oldular.
Bütün hayatlarını İslâm Dini’ni yaymaya ve insanlara hizmete tahsîs eden Ehl-i Beyt’in; diğer bütün Müslümanlara serbest olan zekât ve benzeri yardımlardan faydalanması da bizzat Hazret-i Peygamber tarafından yasaklanmıştı.
Meselâ Hazret-i Hasan’ın, küçücük bir çocukken, yığınla duran zekât hurmalarından birini ağzına götürdüğünü gören Efendimiz, koşup, o hurma lokmasını torununun ağzından eliyle çıkarmış ve: (Sen bilmez misin kiMuhammed Ehl-i Beyti’ne zekât ve sadaka yemek haramdır!) diye onu paylamışlardır.
Hazret-i Ali’nin bütün geliri;
Kur’an tarafından harp gâzilerine hak olarak tanınan ganîmetlerden hissesine düşen pay idi. Fakat o devirde hem bu ganîmet getirici savaşlar azdı ve hem de Hazret-i Ali, insan aklının zor kabûl edeceği ölçüde cömert bir insandı.
Hazret-i Ali ve Ehl-i Beyt’in hayâtını inceleyen herkes itirâf etmiştir ki; tasavvuf, onların hayat tarzıydı ve bu hayat, bütün çile ve ıztırapları ile bizzat Hazret-i Peygamber’in nezâretinde tâlim edilmişti.
Ehl-i Beyt’le ilgili bir Hadîs:
(Ey Fâtıma! Cebrâil bana şunu haber verdi: Mü’min kadınlar içinde en çok ve en büyük ıztırâba sen mâruz kalacaksın. Gayret et de, sabır yönünden onlardan geri kalma!)
Hadis âlimlerinden Münzirî anlatıyor: “Hazret-i Ali ile Fâtıma’nın evinde sık sık yiyecek yokluğu görülürdü. Geceleri, küçük Hasan’la Hüseyin açlıktan ağlamasınlar diye, babaları tarafından dışarı çıkarılır, oyalanırlardı.
“Hazret-i Ali ve Ehl-i Beyt’in hayâtı, daha sonraki tasavvufî hayat için her bakımdan örnek teşkîl etmiştir. Alevîlik, Hazret-i Ali’ye muhabbet ve Ehl-i Beyt bağlılığını ifâde eder. Bütün tasavvufî okullarda bu aşk ve bağlılık dikkat çeker.
Bunun kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir.
Politik bir mezhep olan İran Alevîliği, yâni İran Şiîliği ile hiç mi hiç ilgisi yoktur.
Hazret-i Ali’ye verilen adlardan bâzıları şunlardır: Hayder-i Kerrâr (tekrar tekrar hücûm eden), Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Esedullah (Allah’ın Arslanı), Fetâ (En yiğit delikanlı) (Bunu Hazret-i Peygamber buyurmuştur.) (Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.) (Ahzap Sûresi,34)
Bu âyet-i kerîme nâzil olduğu vakit, Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuşlardır: Bu âyet; benimle Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin hakkında nâzil oldu.) Ve nüzûlü tâkîben de Efendimiz’in, Hazret-i Fatma’nın evi önünde şöyle seslendiğini Tirmizî, “Menâkıb” isimli eserinde zikreder: (Namaza, namaza ey Ehl-i Beyt! Allah sizden kiri gidermek istiyor. Temizlenin ey Ehl-i Beyt!)