Türkistan şehirlerinin bâzılarında çeşmeler olmadığından, halk, çaylardan ve arklardan akan suları içerler.
Bu sular kışın donar, şehirler susuz kalır. Bu sebepten, şehirlerin içinde, bilhassa câmilerin avlularında büyük havuzlar yapılmıştır. Bu havuzlara su doldurulur, havuzda herkes abdest alır, çocuklar yüzme öğrenir, hayvanlar su içer.
Bugün Türkler’in yaşadığı Kafkasya, Kuzey İran, Azerbaycan, Uluğ Türkistan, Şarkî Türkistan, Afgan Türkistanı, Kazakistan, Ural Nehri-Volga Nehri Boyları umûmiyetle/ genellikle ziraate ve hayvancılığa müsâit yerlerdir.
Biz, bunların en mühimini ve mevzuumuzun esâsını teşkîl eden “Uluğ Türkistan”ı tanıtmaya çalışacağız.
Uluğ Türkistan; doğusu Çungar Dağları, Aladağ, Tiyanşan, Pamir Yaylaları ile… Batısı Muhâcir Dağları, Üstyurt Yaylası, Hazer Denizi… Kuzeyi Büyük Kırgızistan… Güneyi İran’ın Horasan Dağlarıyla ve Afgan Türkistanı ile çevrilidir.
Uluğ Türkistan’ın yüzelçümü 1.867.032 kilometre karedir. Bu arâzi Almanya, Fransa, Macaristan ve İtalya arâzisinin topuna eşittir. Güney ve doğu taraflarında Pamir Yaylası, Aladağ ve Fergana Yaylası vardır.
Bu dağların zirvelerinde yaz kış kar eksik olmaz.
Batı tarafında Üstyurt Yaylası ve Hazar Denizi sâhillerine kadar uzanan sıradağlar vardır. Kuzeyde Kızılkum, Akkum, Karakum Çölleri bulunduğu gibi, Semerkant ile Çizak arasında, Ac Dala ve Balhaş Gölünün batısında “Bedbaht Dala” adlı çöller de vardır.
Bu çöllerde canlı hiçbir şey yetişmez. Sıcak ve kumluktur. Bâzı yerlerde tuzlu su kuyuları vardır.
Bu çöllerde, bâzı Türkmen aşîretleri göçebe halde yaşar. Türkistan’ın bir kısmının kumluk ve dağlık olmasına mukabil, diğer kısmının pek münbit ve mahsuldar olması; yayla ve otlaklarının çokluğu ve bu kısımların havasının mutedil olması dolayısıyla, dünyanın birinci derecede ziraat iklimlerinden sayılır.
Türkistan’ın kuzeyden güneye kadar uzunluğu 1.385 kilometre ve doğudan batıya genişliği 2.558 kilometredir.
Büyük denizlerden uzak ve dağlarla çevrili bulunmasına rağmen, sert rüzgârları yoktur. Yalnız Ural ve İrtiş havzalarından gelen soğuk rüzgârlar vardır ki, bu da, Çingiz Dağları’na çarparak kırılır.
TÜRKİSTAN TÜRKLERİ
Türkistan’da, çeşitli lehçelerle Türkçe konuşulur. Taşkent’te Özbekler’in konuştuğu Türkçe, bizim Türkçe’mize pek yakındır. Kelimelerin kökleri hemen hemen aynıdır. Türkiyeli bir Türk, Özbek Türkleri ile rahatça anlaşabilir.
Onların söylediklerini anlayabilir. Hele bir, iki ay kalırsa, Özbek lehçesiyle mükemmel konuşabilir. Biz de, Taşkent’e geldiğimiz günden îtibâren, hiç sıkıntı çekmeden merâmımızı ifâde edebilmiştik. Mekteplerde verdiğimiz dersleri öğrencilerin mükemmel surette anlamış olduklarını memnuniyetle gördük.
Taşkent ve Endican halkına “Sart” derler.
Aydın Özbekler’in ifâdelerine göre, “Sart” kelimesi, Kırgız lehçesinde “şehirli” mânâsına gelirmiş. Eski zamanlarda Sirderyâ Nehri boylarında Sarmat Kabîlesi yaşarmış.
Çinliler’in Türkistan’ı istilâsı sırasında, Sarmatlar, memleketi terk edip kaçmışlar. Boş kalan yerlere, sonradan Özbekler yerleşmişler. Sart kelimesi, bu Sarmat’tan gelmiştir denilmektedir. Sartlar, kendilerinin asıl Türk ırkından olduklarını ve başka bir ırkla karışık bulunmadıklarını söylerler.