Küsenler, kızanlar, taşlayanlar! Haydi, durmayın, vurun bana!
Korkmayın, halden anlamayanların hallerini anlamakla vazîfelenen bu yürek, dişe diş, tırnağa tırnak kaydında değildir. Korkmayın, korkmayın vurun ona!
Niçin mi bu talep, bu iştiyak? İçimde, zerrelerimi raksa getiren melâl yatışmıyor Allâh’ım, yatışmıyor. Bir çâre istiyor, arıyor, bekliyorum…
Bilirsin; zaman olur, göz, dudak kesilir; hummâ ve ateşle kavrulur. Zaman olur, dudak, sırrını îlân eden bir göz gibi, görüp araştırıcı olur. Zaman olur, zerreler içinde mahşer kurulur. Zaman olur, haşır gününden nişan veren o yürek, ademin tâ kendisi oluverir.
Bu nasıl bir melâldir Allâh’ım? Anlatamamak, söyleyememek çilesinden kurtulsam, biraz olsun yatışır mıydım acep?
Hayır, hayır, vazgeçtim. Yok bunun çâresi, o çâre, dünyâ dünyâ olalı kime yüz göstermiştir ki,bana iltifat etsin…Öyle ise boşuna hırpalamayın beni,vurmayın bana,örselemeyin bu zayif vücûdu…
Köylesi basan, sürüleri götüren, harmanı, değirmeni talan eden tûfan gibi, bu acı yıktı devirdi, tâ can evime işledi. Karşı koymak kimin haddine? Hem cümle âlem bilsin ki artık ondan kurtulmak istemiyorum da. Kendimi ebediyen bu âfetin kollarında bırakacağım.
(*)Sâmiha AYVERDİ-Dile Gelen Taş