Her kim, hırs ile dünyâ zenginliğine erdiyse, şüphesiz ki Allah ondan hoşnut olmamıştır.
Bu nefsi, bir devekuşu gibi farzet, ne yük taşır ne havada uçabilir. Uç dediğin zaman, deveyim der, yük vursan, kuş olduğunu söyler. Nasıl ki zakkum ağacının rengi gönül çekici, fakat tadı acı, kokusu ağırdır.
Nefsi, kulluk vazîfelerine çağırırsan tembellik eder. Fakat günah işlemeğe gelince çevikleşir. En iyisi bu yaramazı zindana atmak, her ne derse tersini yapmaktır. Onu kulluğa boyun eğdirmek için açlık ve susuzluktan başka çâre yoktur.
Deve gibi yola gel de yük taşı, kulluk yükünü Allah kapısına çek. Devekuşu gibi yükten kaçan hayat gülistanında ömrünün yapraklarını döker.
Ya bu kapının yükünü canla başla çekmek yâhut yorgun köpek gibi dilini tutmak gerek. Bu ağırlıkları taşımaktan boyun büken, bol bol nefret kazanır. Mâdem ki önce emânet yükünü çekmeye söz vermişsin, şimdi de bunu taşımaktan üzülmeyesin. İlk günde fodulluk göstermiştin, onu da câhillik yüzünden yaptın.
Ey oğul, bir hareket göster, tembel olma; mâdemki vaktiyle evet dedin (söz verdin) bedenini hareketsiz bırakma.
Kullukta tembellik gösterenin kazancı sapkınlık ve düşkünlük olur. Korkulu haydutlar, pusudadır. Bir kılavuz götür ki, ortada şaşırıp kalmayasın. Konacağın yer uzak, yükün pek ağır; çalış ki başkalarından geri kalmayasın. Yolda ağır yüklü olanlar, dâima gözlerinden kan yağdırırlar. Bir leşin var. Yükünü hafiflet, yoksa yolda işin zorlaştığını görürsün.
Sırtındaki yük nedir ki, alçak dünyânın süprüntüleri!
Sen bu yüzden böyle acılara düşkünlüklere uğramayasın. Kulluk vaktinde rüzgâr gibi ılgar yürü, bütün dünyâ işlerinden sıyrıl.
(PENDNÂME’DEN)