İslâm, ferdî dinamizmi öldürmez
Dindaşlarımla dertleşirken, biri çıkıp da: “Sen kimsin ki âlem-i İslâm’a hitap etmeye kendinde hak görüyorsun?” diyebilir. Amma, demese daha iyi etmiş olur. Zîra dünyâ Müslümanları gibi, o da bir dindaşınızdır.
İslâm dâvâmızı bir hak ve hakikat zeminine oturtmanın mes’ûliyeti her Müslümanın boynunun borcudur.
İslâm, ferdî dinamizmi öldürmez. Zîra ilk dikkat edeceği nokta, insandır.
Böylece de vicdânî, iktisâdî ve hukûkî nizamları kullanarak, îcat ve ihyâ yolunda temel gâyeyi aslâ ihmâl etmemiş ve böylece de Ortaçağ’ın, ilimde ve teknikte başarılı hamlelerini hep Müslümanlar gerçekleştirmiştir.
Âlem-i İslâm’ın bağlayıcı ve lehimleyici tevhit anlayışını beşeriyete yaymak husûsunda biz müslümnlar neden bu kadar lâubâli ve kayıtsız bulunuyoruz ve bunun ihmâlinin de İslâm’a karşı bir hıyânet olduğunu fark edemiyoruz?
İslâm’ın belkemiği demek olan tevhit inancına îman ve îkan ile bağlı olabilsek, dünyanın çehresi ne kadar değişecek?
Bu yaradılış âleminde kütlelere hem kalkan hem de kılıç olan kuvvet, Allah’ın birliği yolunda ayarlanmış bir cemiyet nizâmı içinde selâmeti arayıp bulmak iken, nasıl bundan başka bir hayat sigortası düşünülebilir?
Şu halde sen, istediğin kadar dağı taşı yerlerinden koparacak kanunlar yap, ama içinde bu tevhit kuvveti yoksa bu ceset, en kısa zamanda çürüyüp gitmeye mahkûmdur.
*
Öyle ki körlükten kurtulamamış bir basiretsiz göz için etraflarına yol göstermek nasıl mümkün olabilir?
İnsan oğlu, son asırların felsefî platformunda arayıp bulmak istediği ve yakalamaya çalıştığı mantığın, İslâm’ın derinliklerinde saklı olduğunu ne kendi bilmiş ne de dünyaya bildirmek nasibine ermiştir.
Öyle ki körlükten kurtulamamış bir basiretsiz göz için etraflarına yol göstermek nasıl mümkün olabilir?
İslâm âlemi uyanmalı ve sâhip bulunduğu hazinenin mahiyet ve muhtevasına karşı basîretsizlikten kurtulmuş bulunmalı ki, çevresine de rehberlik edebilsin…
Bugün, İslâm dünyâsı Kızılelma’sına doğru koşarak tevhidin nîmetlerinden nasip almalı ki, dünyanın ağzını da o nafaka ile tatlandırabilsin.
Tevhit sermâyesini kitapların tozlu yaprakları içinde bırakmış kütlelerden, ne kendilerine ne de etraflarına verecekleri bir görüş ve inanış beklenebilir.
*
Ne çâre ki dünyâ hırslarının geçici aydınlığı ile gözleri kamaşmış bir âlem-i İslâm mevcut. Maalesef bu karanlığın içinde zulüm de mevcut. Şekâvet ve nifak da hüküm sürmekte…
Öyle ki Hicazlı Müslüman, Türkiye’deki Müslümana yan bakmakta. Iraklı Müslüman, Ürdünlü Müslümanı küçümsemekte. Suriyelinin ise dost yerine düşman saydığı sayısız ülkeler mevcut.
Tevhidin buyruğundan kopmuş ve beşerî menfaatlerin pençesi altına düşmüş bu İslâm cemâtinden, değil kendilerine, dünyanın dalâletine nasıl bir îman ışığı beklenebilir?
İslâm mantığının kapalı tuttuğu bütün o tahrip edici illetlerle mâlûl kütleler, ferdi de cemiyetleri de koruyamamakta, bekçiliğini yapamamakta ve netîce îtibârı ile de gökkubbeye mesaj verememekte bulunuyor.
Sâmiha AYVERDİ